- 1963 GECENİN UCUNDAKİ IŞIK Peride Celal Peride Celal, yıllar sonra bu romanı adeta ikinci kez yazdı ve adını Gecenin Ucunda yaptı. Burgaz Adası'ndaki o yaz akşamı gözümün önünde: Çamlık tepedeki kır lokantasındayız; Peride Hanım, "Gecenin Ucunda yaptım, çünkü yaşadığımız toplumda bir ışık göremiyorum artık" demişti. Oysa ilk basım da, iç kapakta şunlar yazılı: "(...) Hayatın, gençliğin, sevdanın, yaşantının tuzaklada dolu bin türlü kötülüklerinden, çalkantılarından kurtulmaya çabalayan ve karanlığın ucundaki ışığı arayan, coşkun, tutkulu bir genç kızın hikâyesidir, Gecenin Ucundaki Işık... Bir aşk romanı mı Gecenin Ucundaki Işık; Peride Celal, "Bana kalırsa, bu roman yazdığım en güzel aşk romanıdır" diyor.
- 1963 KURTLAR SOFRASI Attilâ İlhan Attilâ İlhan yıllarca üzerinde çalıştığı Kurtlar Sofrası'na yayıncı bulamadığım anlatırdı. Daha önce Sokaktaki Adam ve Zenciler Birbirine Benzemez'i yayınlayan Dost Yayınları bu romanı maddi sebepler dolayısıyla basamamış. 1961'de tamamlanmış Kurtlar Sofrası iki yıl yayınevlerinde bekletiliyor. Nihayet Şükran Kurdakul Ataç Kitabevi'ni kuruyor ve eseri yayınlamayı göze alıyor. Attila Ağbi, "Şükran göze aldı da, kitap çıktı" derdi... Özdemir İnce'nin saptamasını özellikle alıntılamak istiyorum: "Attilâ İlhan öz açısından çok boyutlu romanı seçerken, böyle bir seçime uygun düşecek biçimde sinernatografik kurgu yönteminden yararlanıyor, durum ve eylem gözlemlerini bir kameranın acımasız çevikliğiyle gerçekleştiriyor (...)" Öyle sanıyorum ki, bu "acımasız çeviklik" 1960'ların roman okurunu yadırgatmış. Örnekse, Tahir Alangu, "(...) romanı büyük bir hızla, sinema hızıyla yürütüyor. Hiçbir düşüncenin üzerinde nefes alma, derinleşme imkanı yok" diye yazmış.
- 1964 KADERİN CİLVESİ Hüseyin Rahmi Gürpınar Salâh, karısı, kayınvalidesi, oğlu, kızı, öteki akrabalar dürüst, ahlaklı, inançlı kişilerken paranın kirli saltanatma yenik düşerler. Zaten Kaderin Cilvesi, açlık karşısında 'namus'un ne kadar korunabileceği üzerine kuruludur. Hüseyin Rahmi acı bir gerçekçilikle namus kavramını dört bir yandan kuşatır ve son çözümlemeyi, son yargıyı okura bırakır. Eser boyunca bol bol gülmüş, olup bitenlere, 'başa gelenlere' kahkahalar savurmuş okur, Kaderin Cilvesi noktalandığında ürkütücü bir iç sorguyla baş başa kalır. Başa gelenler gerçekten kaderin cilvesi midir, yoksa, bozuk iktisadî düzenlerin zorunlu sonucu mu?.. . . . Azizim Salâh, gerçek dramlar sahnelerde oynananlar değil, aile arasında örtülü kalanlardır. Mademki şartımızı kabul ediyorsun, sana her şeyi anlatacağız. Dünyadır bu, her türlü olaylar olur. Gafil olmayan, hiçbir şeye şaşmaz. Şimdi bizi iyi dinle. (Mükerrem Kâmil Su sadeleştirmesi.)
- 1965 AYLAKLAR Melih Cevdet Anday Melih Cevdet'in takma adla ve geçim kaygısıyla tefrika romanlar yazdığım bilmiyordum. Bu yüzden Aylaklar ondan okuduğum ilk romandı. Lise son sınıfta okumuştum. Remzi Kitabevi'nin verimi birinci basım Aylaklar, Ferruh Doğan'ın inceliklerle örülü çizgileriyle bezelidir. Bu 'resim-karikatür'lerin sonraki basımlara alınmaması bence üzücü.
- 1965 SONUNCU KADEH Refik Halid Karay . . . Yaşlılığın bir yükü de hatırlamalardır. Yaşlı, sanki hatırlamaların çokluğu ve lüzumsuzluğu yüzünden büsbütün çöker; hatırlamasa daha rahat edeceğinin farkında değildir. Hayatın her devresinde daima hata, gaf, beceriksizlik yaptığımız ve fırsatlardan gereği kadar faydalanamadığımız için bu anmalar çok defa üzücüdür, pişmanlık duyguları verir.
- 1966 EVLERDEN BİRİ Orhan Kemal Yaşlı, bezgin Sadi Bey komşu kızı gencecik Nursen'i için için, umutsuz bir aşkla sevmektedir. İstanbul yaşamasından renkli, çarpıcı sahnelerle bezeli Evlerden Biri, yalnızca Sadi Bey ailesinin romanı değildir. Ekonomik zorluklarla boğuşan asıl İstanbul, eser boyunca, birbirinden canlı yan kişiler aracılığıyla da yaşatılır. "Taşlık'taki gazino" sahnesi, "cumartesi saat on beşten sonraki" dans, Evlerden Biri'nde 1960 sonrasının İstanbul'unu ancak Orhan Kemal'e özgü bir anlatışla 'yaşatır'. Böylece, büyük kentte, Aksaray, Cibali' den Maçka'ya, Şişli'ye irkiltici karşıtlıklar, birbirine karşıt yaşamlar sergilenir. Haksız kazançların, çarçabuk yükselişlerin odağında birçok ev göçüp gitmekte, insanlar dışa vuramadıkları acılarla kavrulmakta, birbirlerine -üstelik aynı ailedenken- düşman olmakta, herkes her an yitirmektedir... . . . Nuriye Hanım da ayağa kalkmıştı. Karşılıklı duruyorlardı. Okuma odasının pencerelerinden giren akşam ışığı, inceden, pembe bir toz yığını gibi eşyaların üstüne, yüzlerine iniyordu. Birbirlerini iyice tanımak, biraz önce paylaştıkları mutlu sevinci yeniden bulmak istercesine yaklaşıyorlardı. Olmuyor, olmayacak diye, sinsi kuşku sızmaya başlamıştı Nuriye Hanım 'ın içine. Neden birdenbire kaybettim umudu mu, neden ölüm kapının ardında gibi titriyorum? Saçma değil miydi bıkıp usanmadan geçmişi konuşmaları? Neden yaraları tırnaklarımızla açıp açıp kanatıyoruz?"
- 1966 KÜÇÜK DÜNYA Emine lşınsu Anne baskısı altında büyümüş İstanbul kızı Nur, üniversiteyi bitirdikten sonra Ferit'le evlenir. Bir aşk evliliği değildir bu, bir mantık evliliği de değildir; iki gencin arasındaki duygusal ilişki tekdüze bir evlilik hayatına beraber atılmaktan ibarettir, pek çok kişinin yaptığı gibi...
- 1967 AMERİKAN SARGISI Fakir Baykurt Amerikancılığın çılgınca benimsendiği günlerde, Baykurt bu çılgınlığın perde arkasını kurcalar, iç yüzünü gözler önüne serer. 'Kılavuz-Amerika' yurdumuza yardım elini uzatmaktadır. Toplum da kılavuz-Amerika'dan çok şey beklemektedir. Kızılöz köyünü Türk-Amerikan dostluğunun örnek pilot bölgesi yaparak çağdaşlaştırmak, uygarlaştırmak isteyen "Aid Mission to the Government of Turkey" temsilcileri, ABD'den gelme bilgili, uzman kişiler, ilk iş olarak köyün adını değiştirirler: Güzelöz! Köylüler kaygılıdır ve değiştirilmek istenen yaşamlarına, yaşam biçimlerine sahip çıkmaya çalışırlar. Ne var ki, köylünün sağduyuyla itiraz ettiği modernleştirme girişimleri hızla ilerler. . . . Neler oldu, neler neler!.. Fidanları dikip sıraladılar. Avuç avuç gübre döktüler hepsinin dibine. Hem de kara şişelerden ilaçları kireçle karıştırdılar, fidanların beline sürdüler fırçayla. Sonracığıma, tam o kapının yanına bir de kulübe yapıyorlar. İki bekçi koyacaklar içine. Bahçeyi bekleyecek bunlar. Diyorlar ki: "Türkiye'yle Amerika'nın Dostluk Bahçesi'dir; çok dikkat etmeli..."
- 1967 DEVLET ANA Kemal Tahir Devlet Ana Türk edebiyatının en çok tartışılan romanlarından biri, belki de birincisi. Tanıklığıma güvenilirse, bu dönem, Kemal Tahir'i enikonu yıpratmıştı. "Bu saldırıların Devlet Ana' dan, o romandan sonra başlaması üzerinde de dikkatle durmak gerekir. Ben Devlet Ana'da herhangi bir topluma onur verecek bir tarihsel başlangıcımız olduğunu ve buna layık insan birikimine sahip olduğumuzu belirtmek istedim. Anadolu insanının taşıdığı potansiyele duyduğum sonsuz saygıyı dile getirmeye çalıştım. Karşımıza çıkanlar sanırım bunu kabul etmeyenlerdir. Bunlar, cevheri özel yöntemlerle çürütülmek istenen bir toplumda elli yıllık tarihle var olunur, yaşanabilir sananlardır."
- 1967 KİMİN İÇİN Şahap Sıtkı Ahmet Muhip Dıranas bir yazısında Şahap Sıtkı'dan söz açarken, "biraz dağınık ama, nevi şahsına münhasır" diyor. Gerek öykülerinde, gerek romanlarında, Şahap Sıtkı o dağınıklığı sürdürmüş. Bununla birlikte bu öykülerin, bu romanların gizli çekiciliği yadsınamaz.