- 1944 AYGIR FATMA Osman Cemal Kaygılı Osman Cemal Kaygılı, yazılmamış ama, hayatıyla bir roman kişisi. 1890'da İstanbul'da doğmuş. Babası mahalle bakkalı. Kaygılı, askeri kâtip olmak üzere bir tür ortaöğretim görmüş. Bir ara Sinop'a sürülmüş. Hastalanınca görevini bırakarak İstanbul'un sur diplerinde bir mahalleye yerleşmiş ve şehrin yoksul kesimleriyle gönül bağı kurmuş. Zaman zaman vapurlarda biletçilik, pazar yerlerinde manifaturacılık, sütçülük yapmış. Tiyatro eserleri -çoğu kayıp-yazıyor, sahneye çıkıyor; ortaoyununun son temsilcilerinden biri. 1925-1945 arası okullarda Türkçe öğretmeniymiş. Kansere yakalanıyor. 1945'te İstanbul'da ölüyor. Bu yaşam eserine yansıyor; İstanbul'un kıyı köşe semtlerini, sur dışında yaşayanları, yoksul, dürüst insanları, başlı başına bir dünya oluşturan Çingeneleri, işinde gücünde küçük esnafı, şehrin yavaş yavaş sönüp giden gezinti yerlerini, meyhaneleri anlatmış. Aygır Fatma, yoksul sınıfın sanatla ilişkisini ele alan, edebiyatımızda sayılı eserden biridir. Alangu, Osman Cemal için, "tam anlamıyla halktan gelen bir tarafı vardır ki zamanla değeri daha iyi anlaşılacaktır" diyor. "...anlatma yolundaki gayretleri daima hatırlanacaktır" diye ekliyor. Bu dileyiş bugüne kadar gerçekleşmemiştir.
- 1944 ÇAMLICA'DAKİ ENİŞTEMİZ Abdülhak Şinasi Hisar Abdülhak Şinasi Hisar hatıralada yüklü Çamlıca'daki Eniştemiz'de somut gerçeklikten düşsele, düşselden eseri için gerekli kurmacaya, yapıntıya açılır. Romanın bu özelliği üzerinde pek durulmamıştır. Tam tersine, ideolojik sayılabilecek yaklaşımlarla, romanın "tutucu" dünya görüşünü savunduğu ileri sürülmüştür. Aşırı övgülerin yanı başında, bu haksız yergiler Çamlıca'daki Eniştemiz'in okurla buluşmasını adeta engellemiştir. Taa 1957'de önemli bir şair, Turgut Uyar, nesnel bir yaklaşımı gereksinecektir: "Aşağı yukarı, Fahim Bey ve Biz dışındaki bütün yazdıkları onun artık özlemini çektiği bu dünyayı aniatmasına bir bahanedir. Belki Abdülhak Şinasi Hisar'ın suçu yalnızca bu kadarcıktır: O dünyanın özlemini çekmek. Bu kadar. Çamlıca'daki Eniştemiz bahanedir. Kitap ne romandır ne de hikâye. Öyle bir kitaptır." . . . Bizim battığını sandığımız güneş, meğer, batmaz, başka bir yere gidermiş. Bu, bize enişlemizin verdiği her haber gibi tuhaf göründü. - Güneş çekilince nereye gider? Biz bilemiyorduk. O zaman ona sorardık ve, o gözlerini açarak, aceleci ve telaşından adeta hiddetli görünen haliyle: -Amerika'ya! derdi. Bizse, bu sözün doğru olması ihtimalini kabul etsek bile, Amerika'ya giden güneşe gülmekten katılırdık.
- 1944 KÖLE Ref'i Cevat Ulunay ''Yüzellilikler" listesinde yer almış olması, Refi Cevat Ulunay'ın edebi yazarlığını epey gölgelemiş. Yurda dönüşten sonra, gazeteci kimliğiyle öne çıkabilmiş. Oysa, akıcı bir anlatımla, eski İstanbul hayatına ilişkin romanlar yazmış Ulunay. Bir yandan da Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönem insanlarını; kabadayıları, yosmaları, eşkıyaları, tulumbacıları, varlıklı ama çizgi dışı yaşayan hanımları canlandırmış. Köle, EnkazAttında (1945), Sayılı Fırtınalar (1958), Eski İstanbul Yosmaları (1959), Mermer Köşkün Sahibi (1959), olayların anlatılışına dayalı, bol konuşmalada örülü, roman sanatı açısından belki iddiasız, ama bir devrin tanıklığı açısından değerli çalışmalardır.
- 1944 TAŞLITARLADAKİ EV İlhami Bekir Tez ...Taşlıtarladaki Ev bambaşka bir ekinsel coğrafyada Rilke havası estirir. . . . Ey uçurtmalar! Siz benim yarı çocukluğumsunuz!
- 1944 ÜLKER FIRTINASI Safiye Erol Gerek Ülker Fırtınası, gerekse Dineyri Papazı zengin çevre romanları niteliğindedir. Geniş kadroları, her biri ayrıntılarda yaşayan roman kişileriyle, dönemin İstanbul'unu, İstanbul kültürünü, bütün bağnazlıklardan uzak, çok renkli sahneler özelliğinde dile getirir. . . . - Hayır, dedi, burası sizin eviniz olamazdı. Çünkü benim yapayalnız yaşamaklığım mukadderdi. Hayat, talih, ne derseniz deyin, herhalde caymaz bir zaruret böyle kararlaştırmıştı ve ben de bunu biliyordum.
- 1945 ÇILGIN GİBİ Suat Derviş Celile'nin daima dikkat çeken güzelliği Ahmet için bir gurur konusudur. Eğlenceler, danslar, 1930'lar, 40'lar İstanbul'unun gece hayatında; çok zengin, güçlü işadamı Muhsin, Celile'ye aşık olur. Ahmet, Muhsin'in imkanlarından ve çevresinden yararlanmak dürtüsüyle, Celile'yi, bilerek bilmeyerek, Muhsin'le gönül ilişkisine yönlendirir. (Eser ve Suat Derviş üzerine özlü bir inceleme, taa 2000' de kaleme alınacaktır: Behçet Çelik, Ateşe Atılmış Bir Çiçek.)
- 1945 LÂLE Muazzez Tahsin Berkand . . . İçine dolan yepyeni bir kuvvet onu, piyesin başlangıcından ta sonuna kadar yalnız sanatına bağladı. Başka hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi görmüyor, rolünü yaşattığı kadının derisinin içine girmiş, onun gibi hissederek oynuyordu. Kendi şahsiyetini kaybetmiş, onun şahsiyetine bürünmüş tü. O kadar ki, o dakikada onu birisi ismiyle çağıracak olsa, ben Lale değilim, Pervin'im diyecekti.
- 1945 SOKAKTAN GELEN KADlN Esat Mahmut Karakurt Doğan Hızlan, Esat Mahmut'u şöyle değerlendiriyor: "Roman okurunun oluşturulmasında, Esat Mahmut Karakurt'un yapıtlarının büyük oranda etkisi vardır. Romanlarının kolay okunurluğu, konularının yığınlara yakınlığı, anlatımındaki yalınlık, okurunu çoğaltmıştır." Birkaç kez filme de alınmış olan eserde, çarpık düzenlerde cinsel tutkunun bir para ilişkisine dönüşmesinin dolaylı tahlili yazık ki dikkat çekmemiştir.
- 1946 KISKANMAK Nahid Sım Örik Nahid Sırrı Örik 1960 yılında ölüyor. O tarihte neredeyse unutulmuş. Bir hayli de hor görülmüş bir yazar. O kadar ki, Tahir Alangu' nun -1950'lerdeki- özlü incelemesi dışında, eserleri çevresinde önemli bir çalışma gerçekleştirilmemiş. Eve Düşen Yıldırım' dan sonra Nahid Sırrı eskinin dünyasıyla yeni düzenin çatışmalarını tekrar tekrar ele alacak, edebiyatımızda 'kötücül' bir görüngenin neredeyse tek başına temsilcisi olacaktır... (Romancı, Seniha'nın hayal kırıklıklarıyla dolup taşan geçmişini, Kıskanmak boyunca, geriye dönüşlerle ve doruk noktaya ulaşmak ereğiyle, inceden inceye değerlendirir.)
- 1946 MİSKİNLER TEKKESİ Reşat Nuri Güntekin Miskinler Tekkesi, Reşat Nuri'nin romancılığında, sözünü sakınmaz, ısırgan bir gerçekçiliğin verimidir. İsmail, babası bildiği anlatıcının babalığı olduğunu ve dileneilikle geçindiğini, artık delikanlılığına erişmişken öğrenince çekip gider. Parasız yatılı okur. Mühendis olup çalışma hayatına atıldıktan sonra, modern zaman dilencileriyle yüz yüze gelir ve babalığına haksızlık ettiğini anlar. İsmail, kendisini yetiştirmiş babalığını bulup elini öper. Miskinler Tekkesi, yaşlı dilencinin hüzünlü sevinciyle son bulur. Tanpınar bu roman üzerinde ısrarla durmuştur. Fanteziye o kadar açık konusunun ardında, ağır bir toplumsal yergi saptamış ve Miskinler Tekkesi'nin değişen devirlere, yeni yeni düzenlere rağmen hep aynı kalan bir toplumu yansıttığını sezdirmiştir.