- Yazının aşkı ruhlara işlediğinde, insanın yapabileceği tek bir şey kalır o da yazmak, delicesine, kendini kaybedercesine yazmaktır. (sayfa 114)
- Boynuna astığı kirli mendille tamamladığı eski kadife elbiseler giyen adam, bana ne "efendim" ne "patron" diyordu. Artık onlar için bir "arkadaş"tım. Bana böyle sesleniyorlardı. Bu sözcüğü doğaçlama gelen, ezik bir anlatımla dillendiriyorlardı. "Arkadaş" dediklerinde, bir sıcaklık beliriyordu, belki de bir yakın dostluk. Başka bir seslenişte bu büyüyü bulmak olanaksızdı. "Patron." Bunda bir büyüklenme, gizli kalmış bir güç, bir üstünlük vardı. "Patron" denilen adam altındakilerin sırtına basan biriydi, sırtına bastığı o altta kalanlar "patron"u taşıyabilmek için birbirlerine omuz vermek zorunda kalıyorlardı.
- Bu hayatta tabi ki rahatlık da vardı. Karnını tıka basa doyurduktan sonra güneşin altında tembel tembel yatmak için bütün koşuşturmacalara ve zahmetlere katlanmaya değerdi. Yaşam bu demekti. Zira rahatlığı sağlayan zahmetlerdi. Hayatın amacına uygun yaşandığı zaman mutluluğa erişiliyordu. (Zambak Yayınları)
- ''Sizler metafizikçisiniz" dedi Ernest."Her şeyi metafizikle kanıtlayabilirsiniz; bunun sonucu olarak her metafizikçi diğer metafizikçiye yanıldığını kanıtlar ve bu ona yeter.Sizler düşünce dünyasının anarşistlerisiniz, aynı zamanda dünyaya kötü yön veriyorsunuz. Her biriniz kendi yarattığınız dünyada, hayalinizin ve arzularınızın doğurduğu dünyada yaşıyorsunuz. İçinde yaşadığımız gerçek dünyayı tanımıyorsunuz. Fikirlerinizin gerçek dünya ile ilişkisi, bu dünya ile sizin şaşkın ruhunuzun yarattığı dünya arasındaki ilişki kadardır. Demin sofrada konuşmalarınıza kulak verirken ne düşündüm, biliyor musunuz? Büyük bir ciddilik ve bilgiçlikle bir iğnenin ucunda kaç tane meleğin dans edebileceğini tartışan skolastiklere benzediğinizi! Evet sayın baylar, sizler yirminci yüzyılın düşünce yaşamına bundan on bin yıl önce vahşi ormanda hastaları büyü ile tedavi eden Kızılderili bir üfürükçü kadar uzaksınız!"
- Her yanı kaplayan çamur onu şaşırtmış, yaşam güzel ve sevimli olmadığını kanıtlamıştı. Giriştiği işlerde kişilerin çıkar hırsı onu ürkütmüş, manevi yaşamdaki zayıflık ve kusurlar ise büsbütün şaşırtmıştı. Egemen sınıfın karanlık ruhu, vurdumduymazlığı, bir insan olarak onu kızdırıyordu. Ayrıca, kadın ve erkek herkes büyük ve güzel kiliselerde, iyi ödüllendirilen din adamlarına karşın son derece maddeciydiler. Gerçi kendilerince değerli olan birtakım küçük idealler ve ahlak kuralları üzerine sevimli gevezelikler yapıyorlardı. Gerçek ahlak nedir bilmiyorlardı, yani İsa'nın telkin ettiği ahlak onlar için geçerliliğini yitirmişti.
- "Ahlakları üzerine yapılacak hiçbir hücum onların kılını kıpırdatmaz !"
- İnsan yenildiğini düşünürse,yarı yarıya öyle sayılır. Sayfa 24
- Yavru kurt insanlar gibi düşünseydi,hayatı,doymak bilmez bir iştahı doyurmaya çalışmakolarak özetlerdi. Dünyayı ise takip eden ve edilenin,avlayan ve avlananın, yiyen ve yem olanın bir sürü arzu ve iştahıyla dolu;düzensizlik ve şiddetin,açgözlülük ile kıyımdan ibaret bir kaosun acımasız,plansız ve sonsuz rastlantıyla birlikte tamamen körlemesine ve karmaşa içinde hüküm sürdüğü bir yer olarak görürdü. Sayfa 84
- Kaderini başkasının ellerine bırakmak, varoluşun sorumluluğunu devretmek demekti bu. Telafisi de kendi içindeydi bu bedelin çünkü başkasına dayanmak, tek başına durmaktan her zaman daha kolaydır.
- " Ah canım, pamuklara sarılmış yurttaş, sana insanlar tarafından ilk hapishanelerin kurulduğu günden beri öldürüldükleri üzere bugünde hapishaneler de insanlar öldürülüyor dediğimde lütfen bana inan."