- Günün birinde, işi cambazlık değil de düşünmek olan birine rastlarsa, ona soracaktı bu soruları. Hoş o adam da cambazların soracağı sorular üzerine düşünmüş olur muydu, ayrı konu.. Sayfa; 113
- Sayfa;159
- Yetersizliği gördüğü halde bunu yeterliğe dönüştümek için uğraşmayan kişi bu işle kimi "görevlendirmektedir" acaba? Sorulmaz mı bu soru ?
- Geçen gün, gülmeyi unuttuğumun farkına vardım,diyordu. Abartıyor.
- Acı duymadığımı sananlar, beni buz gibi bir insan belleyenler aldanır hep. Varsınlar öyle bilsinler. Ama acı bizi durduracağına göre yapılacak tek şey, hangi yoldan olursa olsun, nasıl bir yöntem uygun görünüyorsa o anda, müshil yutup içinden atar gibi, o acının dibine dek inip işini bitirmektir. Önemli olan o acıyı, yeni bir güne engel olmasını önleyecek hızla atmaktır, yaranı ondurmaktır. Ama ondan da önemlisi, en önemlisi, acıdan önceki yaşamı bu sınırı aşarak, bu çeperi çatlatarak dolu dolu sonuna dek yaşamaktır. Yaşantılar, iyi kötü, hoş tatsız nasıl olursa olsun, ama eksiksiz, gerçekten eksiksiz olmalı. Düşleri de, olanakları da son damlasına, son tozanına dek kullanmalı.
- Ölüleri taşımak kolay değil; hele öldüğünü fark etmeden, diri diye birini yıllar yılı gönlünde taşımak.. Pis iş, diyor.
- Hastane, ciddi bir yerdir. Az önce söylendiği üzere, ölümü geciktirmeğe çalışanların yeridir orası. Sellemehüsselam girilmez. Girmenin haracını vermek gerekir; bu haracın hemen hemen tümü yüz suyudur. Ama, yüz suyunun da çeşitleri vardır. Hastane, ölümünü geciktirmeğe çalışanların, daha doğrusu yazgısının kendisine haksızlık ettiğini düşünüp, bu yazgının ancak değiştirilmek, en azından el katılmakla gerçek yazgı olarak gerçekleşeceğine inananların umut bağladığı, tıp adı verilen gizli dinin, hekimleri, hemşireleri, hastabakıcıları, laboratuvarları, gizemsel bir gizlilik içinde korunan karanlık ya da yarıkaranlık odaları, aygıtları, işçileriyle, sözün kısası, irili ufaklı kulları, rahipleriyle yürütüldüğü yerdir. Ama bundan ötesi de var: Girilen yerin, girdiğimiz anda bizi ne kıldığı.
- Ne yalan söyleyeyim? Dedemin anlattığı masalların birinde "deniz" diye bir şey vardı. Su gibi bir şeymiş, karaların bittiği yerde başlarmış. Dünyanın ucuymuş. Dedem de görmemişti ya, dedesinden, dedesinin dedesinden kalma masallardan bilirmiş o da. Hani dedim, gider gider de bu dünyanın ucuna varır, denizi görür müydüm? Çılgınlıktı bu tabii. Kimsenin görmediği şeyi ben nereden görecektim. Korkusuz Kırpıyor Övgü
- İnsan havayı sever mi? Havayı içine çeker, yaşar. O kadar. "Usta Beni Öldürsen E!"
- duruma bakıp kendilerini daha az ürküten ne varsa, ona inanmak istiyor insanlar. belki " yaratmanın yalnızlığı" adını verdiğim de,inanmak istediğim bir şey. istediğim için inandığım bir şey.