- Artık kışlak, konar kalkar köylerde kışlamadığı, kat kat yünler, postlar giyinip at sırtında uyumadığı için, bir zamanların göçebesi, içilecek suyun ardında değildi artık; yıkanılacak, çimilecek, bakılacak suyun tadına varmıştı. Şimdi aradığı, göze değil, pınar değil, çeşmeydi, hamamdı, ırmaktı, denizdi.
- İnsan soyuna soyuna deriye varır, onura öz saygısına varır. Bunları yüzmek, koparıp atmak, güçtür ya, soyunmayı yürekten benimsemiş kişi, sırası geldiğinde, bu son adımı atmağı değer bellediğinde, ölmesini bilir.
- Gitti, kendini tanıttı; genç yöneticinin güzel yüzünde, şaşırmanın yavaş yavaş dayanılmaz bir şaşkınlığa, ne yapacağını bimezliğe dönüşmesini ilgiyle seyretti.
- Yoksa bu adamları, anaları dövülsün diye mi doğurmuştu, bu çocuklar, ölmek için, kurşunlanmak için mi gelmişlerdi dünyaya? Alanda yürüyenler, şarkı söyleyenler, günün bütün haberlerini ağız gazetesiyle yayanlar, polisin kovaladığı, dövdüğü, yakalayıp götürdüğü insanlar çoğaldıkça, bugün bütün gazeteleri, dergileri sütun sütun dolduran öyküler oluştukça, birtakım adamlar gitgide köstebekleşiyor, dut yapraklarını yeyip bitiren kurtlar, tırtıllar, kupkuru kalmış dalların ilkyaz sonlarında büsbütün göze batan güdüklüğünden tel tel sarkıyor, yere yaklaşıyordu.
- Anılardan başka bir şey değiliz. Meğer ki bir başka anı yumağı, yani bir çocuk, bir oğul ya da bir kız doğurmuş, doğurtmuş, büyütmüş olalım, ya da, bir yapıt bırakmış olalım ardımızda. Eylemlerimiz, zaten, anı olacaktır.
- Kitabı, metni elimizden bırakırken, gündelik yaşama dönerken nasıl kitabı da artık içimizde taşıyorsak, durmadan artan geçmişimin batmış ya da yüzer bütün anılarıyla birlikte, tümümle, ancak bir an'ı bir an'a ulayarak "şimdi"yi sürekli biçimde yaşamaya mı çalışıyorum? Böyle bir yaşam gerçekleştirilebilir mi?
- Nesneleşme, nesnelleşme; savaşların türlüsü; bir aynanın önünden kuşaklann art arda geçebileceği, eninde sonunda o aynada yansıyanın, biribirine bağlanan ölümlerle dirimlerden başka bir şey olmayacağı...
- Ömrümüzün en güzel yıllan diye bir şey yoktur gerçekte. Bir yığın küçük büyük sevinçle bir yığın büyük küçük acının bir araya gelerek yaptığı bir bileşime yıllar geçip bedenimizin gücü azaldıkça, zihin gücümüz genişlemiş gibi göründükçe, büyük işler yaptığımız, büyük mutluluklar yaşadığımız yanılsamasına kapılırız, o kadar...
- Herkes çocukluğunda bir Beyoğlu tanımış, orta yaşına doğru o Beyoğlu'nun yıkılıp göçtüğünü görmüş, orta yaşıyla biraz ötesinde yeni bir Beyoğlu tanımak zorunda kalmıştır.
- "Gençliğim" dediği, güzel, tatlı birtakım duyguların, anıların başka her şeyi bastıran, örten, silik izleriydi, leke leke, solmuş renkleri, sesleriydi.