- Kişinin hastalıklarla uğraşması, dışarıdan sızmış bir düşmana kafa tutmasıdır. Yüreğin bozulması ise, kişiyi kendiyle karşı karşıya getiriyor olsa gerek. Kişi yenmeye değil, aşmaya bakar o engeli, yaşamak için. Hayvanın direnişiyle insanın direnişi özdeşleşiyor o zaman. Yürek böyle bir savaştayken çıkrık olmağı kabul etmek iç karartısı, yüz kızartıcı bir şey.
- Garip değil mi yaşamımızı nasıl kurduğumuz? Bir iplik parçası, bir çivi, bir mantar, bir kağıt, bir paçavra, biraz toz, birkaç hiç... Bir araya gelir bunlar, adı "bir yaşam" olur.
- Nicedir sisin içinde yürüyorum. Düşüncelerimin bu yola girmiş olması boşuna değil. Sis demek, biliyorum, doruğa yaklaşmakta olmak demek.
- Ama yaklaşmanın değeri de azalır gibi olmuyor mu gönlümde? Yola çıkmamı bırakalım bir yana, tepeye tırmanmaya başladığım sırada bile, yapacağım işin ululuğu doldurmaktaydı içimi. Oysa şimdi, çıkışımı bitirmek üzereyim, doruğa yaklaşmaktayım, ama beni ayakta tutan, yürüten, ilerleten, doruğa varma düşüncesi değil artık. Belki de, varacağı yere yaklaştığını, vardığını bilmenin verdiği bir gurur duygusuyla öyle oluyor kişi. Herkesin üstüne bir yere ulaşmış durumdayım. Çok çok, sisten doruğa varmak, başımı sağa sola çevirmekle yetinip her şeyi, her şeyin geçmişini geleceğini görmek var bundan sonra, daha yukarıda, biraz daha yukarıda. Son olacak yukarıda. Görüp ne olacak, demez mi kişi? Kime anlatacak gördüklerini aşağı inmeden? Aşağı inmekse, galiba olanaksız. Kitaplar çıkanı yazmış bugüne dek, tek tük de olsa. Ama inmeden söz edilmiyor hiçbir yerde. Edindiği bilgiyi aşağıya ileten, varsa, bilinmiyor. Kaldı ki, oraya varan, vardıktan sonra güç iner...
- Aradığımın "mutluluk" olmadığını, olamayacağını anladım geçen yıllar içerisinde; mutluluğun tanımı nasıl yapılırsa yapılsın...
- Mutluluk, belki mutsuzluğun, belki umutsuzluğun kabul edilmesi anlamına gelecek.
- Duvarlar örülür hep, hastalarla sağlamlar, suçlularla suçsuzlar, azınlıktakilerle çoğunluktakiler arasında. Duvarları hep "onlar" örmektedir; öyle der, çıkarız işin içinden. Duvarı hangi yandakilerin ördüğü, her zaman geçerliliğini koruyan bir soru; niçin ördüğü de... Ama bu duvarları da kullanarak çizdiğimiz kimi çerçevenin sürekliliğinin güvencesi nedir ki?
- Korku, örtmeye en yatkın olduğumuz kirimiz, gizlemeye en çok uğraştığımız kokumuzdur.
- Bilgiyi ne için kullandığını unutanlar, güçsüzlüğünü güç sananlar, sevgiyi bayatlatanlar bu dokuyu yırtarken, korku, ördüğümüz duvarların iki yanında da, duradurur.
- Belki de en "mutlu" masal, birbirlerine saygı duymuş, birbirlerini sevmekle gerçek eşitlik tansığına ulaşmış -ya da ulaşmaya çalışmış- sevgililerin masalı; bir araya gelmeleri için, ölmeleri, gömülmeleri gerekmiş olsa da...