- Bu yoldan giderek o "geçmişi" kurabilir miyim? Uzayıp gidebilecek bir anlatıyı okur için anlamlı kılmanın gerektirdiği, gerektireceği işlemleri gerçekleştirmeğe çalışırken karşılaşacağım en büyük güçlük belki de şu: Okuyana, geçmişi içinde gezinip duran bir anlatıcının o geçmişin içinde duyduğu şimdiliği, şu andalığı, duyurmak? Bunu duyururken geçmişte gezinildiğini hiç unutturmamak. Kim bilir, buna, okurun bu anıları kendi anılarıymış gibi benimseyip yaşamasını sağlamak; ya da her okuru kendi hesabına buna benzer anılar üretmeğe çağırmak, dememiz gerekir. İşin hoşu, "benim böyle anılarım yok, ben zengin çocuğu değilim, bana böyle davranılmazdı" diyecek olanlar varsa, asıl onların dikkat etmesi gerektiğidir. Çocukken görülen sevgi çok önemlidir. Çok belirleyicidir de. Sevgi görmemiş olan, sevgi gördüğünü güneşe çıkıp soluyan bir kertenkele hazzı ile anlatana biraz kızar. Çoğu zaman düşünülmeyen şey şu: İnsan, sevgi görmüş ya da görmemiş olabilir ama önemli nokta, sevgi gördüğü ya da görmediği yolunda beslediği düşüncedir. Bu konuda analar babalarla çocuklarının düşündükleri pek ayrı olabiliyor. Önemli olan da "görülen" değil, "görüldüğü düşünülen" sevgi oluyor. İtirazı olan okur, burada anlatılan bir çocuğun anılarını, kendine mal etmek ister mi? Anlatıcı, okura ne ölçüde yaklaşabilir? Sayfa;27
- Yehuda İsa'yı ele veriyordu çünkü onu kıskanıyordu, onu çok seviyor, en yakınları ile bile onu paylaşmaya alışamıyordu. Böylesine bir tutkunluğun tek çözümü, İsa'nın ölmesi, kendininde ortadan kalkmasıydı. ------- Kıskançlık üçlü bir ilişkidir. Kıskanan biri, kıskanılan biri, kıskandıran biri Sayfa;56 Kişisel not; Tanrı-İsa-Yehuda üçlemesi "son yemek" portresi yazarın ilk yazdığı kitap olan Troya'da ölüm vardı eserinde son yazdığı bu kitabında da karşıma çıktı,farklılık olarak; burda üçleme portreye uygun olarak; İsa- Yehuda- yohanna olarak irdeleniyor :)
- "bilemiyorum ne demeli? Duyduğum oydu:içimde bir ip buruluyordu. Yüreğim duruyor gibiydi. Güzel buluyordum onu. Hiç değilse, o yaşta "güzel bulduğumu" düşünüyor, "güzellik" diye adlandırdığım bir nitelik görüyordum onda. Sevgi, istek, eşey, daha bilemediğim şeylerdi o anda. Bilincimle bilmediğim şeyler.,.. Sayfa;60-61
- Kopmak, bağlanmak kadar doğal değil mi? Sayfa;71
- İnsan, sevdiğini kıskanınca, öldürebilirdi. Ama kıskandığı o çocuğu...."yetim" bırakmaktan söz etmiştim... O çocuğu yetim bırakmak için kendini de sevdiğini de öldürmek... Sayfa;60
- Sayfa;77
- Kopmak, bağlanmak, başarılı olsak da olmasak da yaşamımızda kurduğumuz pek az şeyden biri, ilki... Belki de tek şey demeli... İlişkiler. Kendimize bir anlam kazandırmanın tek yolu... Sayfa;71
- Avcı da, av da, kendileri üzerine bir şeyler düşünürler elbet; ama avı avcıdan, avcıyı avdan sormak gerekir; mutlaka!
- Seni, lavanta kokulu bir sabunda; bir kavun diliminde, açık, uçuk gümüş rengi bir çorapta; bir yasemin dalında; adını bilmediğim, bilmemekten utanç duyduğum halde öğrenmek istemediğim tek bildiğim, görünüşüne bakılırsa tatulayla bir hısımlığı olması gerektiği sabun kokulu, el büyüklüğünde, fildişi rengi bir çiçeğin açışında; yıkık kemerlerde uyuklayan kedilerde; gecenin soğumuş kumunu döven, patlayan dalgaların sesinde; günün ilk ağartısında karanlık saatler boyunca dağıtıp durduğun yatağında sabahın serinliği çıplaklığına işlemeğe başlarken? uyanmaksızın, omuzlarına doğru çektiğin, örtündüğün bir çarşafın ılık, ak mutluluğunda bulacağım; dirim içimden çekilesiye?
- 'Kuşları düşünürüm. Somut dediğimiz,gerçek dediğimiz dünyada,uçuşuna imrenegeldiğimiz. Özgürlüğün bir simgesi diyebakageldiğimiz... Özgürlüğümüzü budayan, ayağımızı yerden kesmenin güçlüğü mü? Bundn mıdır düşlerimizde, uçma ile düşmenin, olduk olası, bir araya gelmesi?'