- ''Nozdriyef'in ne kadar yalancı,ne kadar palavracı bir kalleş olduklarını bildikleri halde yine de ona koşmuşlardı. İşte insan denilen yaratık böyledir! Tanrının varlığına inanmaz;fakat burnu gıdıklanınca ömrünün sonuna yaklaştığını sanar;meşhur bir ozanın ilham sadelik ve ahengin ölmez bir örneği olan eserini okumaz,doğayı çirkinleştiren ve insanı tiksindiren bir kitabı büyük bir düşkünlükle okuyup: -İşte insan kalbinin sırları ancak bu kadar bilinebilir,diye bağırır.''
- ''Korku vebadan daha bulaşıcıdır ve hızla yayılır.''
- Kovalev, sevincinden nerdeyse gülecekti. Ama bu dünyada hiçbir sey sürekli değil; bu nedenle de nese, ikinci dakikada, birincidekinden farklıdır; üçüncüde bir derece daha zayıflar, sonunda bütün bütün yok olur, eski durumumuza döneriz; suda genisleyen halkaların, sonunda suyun yüzeyiyle bir olup yitmesi gibi.
- Bana kalırsa efendimiz, bir sey satın alındı mı en iyisinden alınmalı; yoksa parayı sokağa atmıs olursunuz.
- Şunu da söyleyelim ki, Akakiy Akakiyeviç, konusurken ikide bir, yerli yersiz ekler, ilgeçler kullanır dururdu. İş gerçekten karışıksa cümlenin sonunu getirememe huyu bile vardı. Çoğu kez söze, "Şey, bu, gerçekten, çok..." diye baslar, ama arkasını getiremezdi; sözü bitiremediğini de unutur, her seyi söylediğini sanırdı.
- istenen paranın yarısı elindeydi, ama geri kalan kırk rubleyi nereden almalı? Akakiy Akakiyeviç, düsündü, tasındı, suna karar verdi: Gündelik masraflarını hiç olmazsa bir yıl kısmalıydı; aksamları çay içmeyi bırakacaktı, geceleri mum yakmayacaktı, bir isi olursa ev sahibinin odasına gidecek, oranın ısığında çalısacaktı; sokakta, taslar üzerine, kaldırımlar üzerine, dikkatlice, hafifçe, ayağının ucuna basarak yürüyecek, böylece pençelerini çabuk eskitmeyecekti; çamasırcı kadına elden geldiğince seyrek çamasır yıkatacak, çamasırlarının çok kirlenmemesi için de eve gelir gelmez soyunacak, yalnızca pek eski, ama zamanın bile esirgediği pamuklu hırkasını giyecekti. Doğrusu ilk önce bu gibi sıkıntılara katlanmak ona zor geldi, ama zamanla yavas yavas alıstı; isler yoluna girdi; aksamları aç açına yatmaya bile enikonu alısmıstı. Ne çıkar, ruhu besleniyordu; evet, içinde dikilecek paltonun asla silinmeyen düslemi yasıyordu. Sanki bütün yasamı, o zamandan beri daha olgunlasmıstı; sanki evlenmisti; sanki artık yalnız değildi; sevimli bir es, yasam yolunda onunla birlikte yürümeyi kabul etmisti; bu arkadas da kalın pamuklu, sağlam, yepyeni bir astar üzerine dikilen paltosundan baska bir sey değildi.
- ?Rusya?nın Moskova?ya ihtiyacı var, St. Petersburg?unsa Rusya?ya,?
- Su bizim mübarek Rusya'da, her insanda bir yansılama (Türün öteki üyelerinin davranışlarını, öğrenme söz konusu olmadan yapma eğilimi) hastalığı vardır. Memur, ille müdürüme benzeyeyim, diye tutturur. Anlattıklarına göre, bir düzeltici parçası, bilmem nerede, küçük bir dairenin müdürü olunca, ilk is olarak, kendisine bir kabul odası ayırtmıs; kapıya sırmalı, kırmızı yakalı usaklar dikmis. Bunlar kapının tokmağını tutarlar, her gireni içeri alırlarmıs. Oysa bu kabul odasına söyle böyle bir yazı masası bile güç sığıyormus.
- Bir ara öyle sunturlu(1.sıfat Yaman, adamakıllı, dehşetli; 2.Gösterişli, görkemli ) sövgüler savurmaya basladı ki, ev sahibi yaslı kadın, ondan hiç böyle seyler isitmediği, hem de bu sözler ekselans sözünün hemen ardından geldiği için, boyuna istavroz çıkarmaya basladı.
- Kendileri doğru dürüst bir Rusça sözcük bile kullanamazlar. Ama Fransızca'yı, Almanca'yı, İngilizce'yi o kada çok konuşurlar ki tellafuzları böle bütün kurallara uygundur.