- Her şeyi ciddiye alıyordum, sanki ölümsüzmüşüm gibi.
- Tanrı olmasa bile, din gene de kutsal ve tanrısal olurdu. Tanrı hükmedebilmek için, var olması bile gerekmeyen tek varlıktır.
- Gerek ruh, gerekse beden yönünden, hep uçurum duygusu içinde oldum; yalnız uykudaki uçurum değil, eylemdeki, düşteki, anıdaki, istekteki, pişmanlıktaki, acınmadaki, güzeldeki, sayıdaki vb gibi şeylerdeki uçurum.
- Bu sabah kitaplığa gitmek için, sekizi çeyrek geçe Printania Oteli'nden çıkarken yerde sürüklenen bir kağıdı almak istedim, ama beceremedim. Hepsi bu kadar, bir olay bile sayılmaz. Ama doğrusunu söylemek gerekirse bu olay ta içime işledi. Artık özgür olmadığımı düşündüm.
- Yüzümün yansısı bu. Yapacak işim olmadığı günlerde onu seyreder dururum. Gördüğüm bu yüzden, hiçbir şey anlamıyorum. Başkalarının yüzleri bir anlam taşıyor. Benimki öyle değil. Güzel mi yoksa çirkin mi, bunu bile söyleyemem. Çirkin galiba. Çünkü böyle olduğunu söylediler. Bana dokunan bu değil. Yüzüme böyle nitelikler verilebilmesine şaşırıyorum aslında. Bir toprak parçasına ya da bir kayaya güzel ya da çirkin demek gibi bir şey bu.
- Şimdi kimse için hiç bir şey düşündüğüm yok. Sözcük aramak gibi endişem bile kalmadı,Sözcükleri, şöyle ya da böyle belirlediğim yok, bırakıveriyorum ağzımdan, az çok çabuk, kendiliklerinden çıkıyorlar. Çok zaman, sözcüklerden yoksun oldukları için düşüncelerim de sisli. Garip ve eğlenceli biçimlere bürünüp yitip gidiyorlar; hemen unutuyorum bu düşünceleri.
- Yapayalnızım, ama bir kente yürüyen ordu gibiyim.
- Ardımda, kentin içinde, geniş ve dümdüz yollarda, lambaların soğuk aydınlığında, yaman bir toplumsal olay can çekişiyordu, pazar gününün bitişiydi bu.
- Su gibi saydam, soyut düşüncelerle temizlemeliyim benliğimi.
- Onda en sevdiğim şey, görünüşünün en önemsiz çizgisine bile gösterdiği o sert ve güçlü bağlılıktı.