- Hareketleri canlı ve kararlı, biraz fazla emin kendinden, biraz fazla hızlı, müşterilere doğru attığı adımlar biraz fazla kesin. Masaya eğilirken biraz fazla aceleci, sesinin tonu ve bakışları ile abartılı bir alâka gösteriyor müşterinin siparişine... Ah! İşte geri geliyor, bir robotu taklit eder gibi, elindeki tepsiyi tutuşu ip cambazlarını hatırlatıyor. [...] Rol yapıyor sanki. Ama ne rolü yapıyor? Fazla incelemeye gerek yok, garson rolü oynuyor...
- ***"Kalsam da bir köşede sessizliğe gömülsem de kendimi unutamayacağım.Burada olacağım, ağırlığım döşemenin üzerine çökecek. Varım ben."
***"Düşünüyorum da," diyorum gülerek, "hepimiz şurada oturmuşuz, o değerli varoluşumuzu sürdürmek için yiyip içiyoruz. Oysa, varolmaya devam etmemiz için hiçbir, ama hiçbir sebep yok."
***"Onu kollarımın arasına alsam mı... neye yarar? Hiçbir yararım dokunamaz ona. O da benim gibi yapayalnız." - Bir kadın, bir dost, bir kent bir kerede terk edilemez. Hepsi birbirine benzer zaten.
- Gizli boyutlardan yoksun oluşumu, varlığımın yalnız vücudum ve ondan kabarcıklar gibi yükselen düşüncelerle sınırlı oluşunu, bugünkü kadar kuvvetle duyumsamamıştım hiç. Anılarımı şimdiden tüketiyorum. Şimdinin içine fırlatılmış, orada bırakılmışım. Geçmişime yeniden dönmek istiyorum ama tutsaklığımdan kurtulamıyorum.
- Düşüncem, ben'den başka bir şey değil. Bu yüzden duramıyorum. Düşündüğüm ile varoluşmaktayım. Oysa düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Şu anda bili (korkunç bir şey) varoluşmaktaysam, bu, varoluşmaktan ürküntü duymamdan ötürüdür. Özlediğim hiçlikten kendimi çekip alan benim. Nefret ya da varoluşmak tiksintisi, kendimi varoluşturma, varoluşun içinde oturtma biçimlerinden başka bir şey değil.
- "Yalnız insanların çoğu evlerine girdiler. Biten bir pazarın ağızlarında bıraktığı tatla, daha şimdiden bir sonraki pazarı düşünüyorlar. Benim içinse ne pazar var ne de pazartesi... Karanlıklar içinde birbirini iteleyen günler ve birde bunun gibi şimşekler var. Değişen hiçbir şey yok, ama yine de her şey başka bir biçimde var olup gidiyor. Anlatamam, yazamam... Bulantıya benziyor."
- Varoluşun anlamı da şu: Bilinç, fazlalık olmanın bilincidir.
- Bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin.Enerji, kendini veriş, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır.Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum.
- Bütün bunların nereden çıktığını, nasıl olup da hiçlik yerine bir dünyanın bulunduğunu bile soramıyordu insan. Bunun anlamı yoktu, dünya her yanda bulunuyordu, önde, arkada. Ondan önce hiçbir şey yoktu. Hiçbir şey.Onun var olmadığı bir an yoktu. Beni tedirgin eden buydu işte; şu akan kurtçuğun var olmaklığı için hiçbir neden yoktu kuşkusuz. Ama var olmamış olması da olanaklı değildi. Düşünülemez bir şeydi bu: Hiçliği tasarlamak için, önceden burada, dünyanın ortasında, gözler fal taşı gibi açılmış, canlı olarak bulunmak gerekiyordu; hiçlik benim kafamdaki bir düşünceydi sadece, bu sınırsızlık içinde salınıp duran bir düşünce. Bu hiçlik varoluştan önce gelmemişti,o da ötekiler gibi bir varoluştu ve birçoğundan sonra ortaya çıkmıştı.
- Gerçek deniz soğuk ve karadır, içinde hayvanlar kaynaşır, insanları aldatmak için yapılmış şu incecik yeşil zarın altında sürünerek ilerler. Çevremdeki şu hava perileri, kendilerini bu aldanışa bırakmışlar, yalnız ince zarı görüyorlar; Tanrı'nın varlığını bu ince zar kanıtlıyor.Ben altını görüyorum.