- Şunu unutmamak gerekir ki, eleştirmenlerin çoğu pek tahlilli olmayan ve, tam umutsuzluğa düşecekleri anda, küçük bir mezarlık bekçiliği bulmuş kimselerdir.
- Bizler varlığı bulup ortaya çıkaran aygıt olduğumuzu, bildiğimiz kadar, bu varlığın yapımcısı olmadığımızı da, bilmekteyiz.
- Sanatsal yaratışın belli başlı dürtülerinden biri, hiç kuşkusuz, dünyaya oranla daha önemli olduğumuzu duyma gereksinimidir.
- Sokaklarda da ne idüğü belirsiz bir yığın gürültü sürüp gidiyor.
- Öyleyse şu son haftalar içinde bir değişiklik ortaya çıktı. Ama nerede? Hiçbir şeye bağlanılamayan soyut bir değişme bu. Değişen ben miyim? Ben değilsem şu oda, şu kent, şu doğa; seçmek gerek.
- Bense yalnız, yapayalnız yaşıyorum. Kimseyle konuşmuyorum, hiç kimseyle. Tek bir bağlantım yok.
- Şimdi kimseyi düşünmüyorum, sözcükleri bulmak için birle çabalamıyorum. Kimi zaman hızlı, kimi zaman yavaş bir şeyler akıyor içimde: Dokunmuyorum, bırakıyorum gitsin. Sözcüklere bağlanamadığım için düşüncelerim çoğu zaman karmakarşık. Belirsiz ve hoş şekiller halinde ortaya çıkıyor, sonra kayboluyorlar, hemen unutuyorum onları.
- Benim bildiğim, nesnelerin insana dokunmaması gerekir. Çünkü canlı değillerdir. Aralarında yaşar, onları kullanır, sonra yerlerine koruz. Onlar sadece yararlıdırlar. Oysa bana dokunuyorlar. Çekilmez bir durum bu. Onlarla bağlantı kurmak korkutuyor beni. Sanki hepsi birer canlı hayvan.
- Uzaklaşıyorum ondan. Yine de şansı var. Oysa ben, üç yıldan beri öyle durgun bir hayat yaşıyorum ki! Bu acıklı yalnızlıklar bomboş bir katışıksızlıktan başka şey vermez bana. Yola koyuluyorum.
- Her şeyi ciddiye alırdım, sanki ölümsüzmüşüm gibi.