- "Bir şeyin gerçekte öyle mi oluyor yoksa bana mı öyle geldiği konusu her zaman kafamı karıştırırdı."
- "Gece çalışırım" dan maksadım, bir şeyler yazar çizer karalarım. "Ne mesela?" diye soran olursa, "İnsanlığı temsilen uzaya gönderilecek şeyler listesi" hazırlıyorum diyebilirim. " O da nedir?" diyene örnek verebilirim: "Çamaşır mandalı" mesela. Ahşap mandal ile plastik mandal mukayesesi mesela. Plastik mandal'ın göz alıç renkleri, şekilleri var. Fazladan hareketliler. "Bakın! Çamaşırı nasıl tutuyorum" edasındalar. Ahşap mandal ise sadedir. Gözümüze sokmadan işini yapar. Çamaşırlarını asarak kurutan bu gezegende bu küçük fark'ın, insanlığı temsilen uzaya gönderilecek şeyler listesinde yeri var bence. Latife olarak kabul edin. Tespit adamı edalı, emin hallerden hazzetmem.
- "Gökyüzü karışıksa kuşların işi," dedim içimden.
- "Teşekkür ederim. İncittiğim için özür dilerim. Esasen bende oldum olası, 'ulan bu hayatta bir şeyler eksik' duygusu vardır. İçimde bir yerlere yapışıktır. Yapıştığı yerde, kel şahısların zaman zaman ellerini enselerine götürüp 'acaba pencere mi açık? diyerek sağa sola bakınmaları gibi davranışlara sebep olan sürekli bir esinti vardır. Bu ruh keli bende mi var veya hayat mı böyle? Bilemedim? Bu soruya bir cevap bulmadım, bulup tamam olamadım. Sizi mesud edemedim. Sizi de benim bu hallerim sarmadı..."
- "İnsan ruh bazı durumlarda incinir. İncinen yerde derd oluşur, oraya yerleşir. Derd, kendi zekası olan bir virüs'tür. Yerleştiği yerden sürekli bir şeyler fısıldar. Bazen fısıltı yoğunlaşır. Yoğunlaştıkça ruhu yakar. Ruhun sahibi, biraz derdinin karakterine, biraz da kendi huyuna suyuna göre bir çare bulur. Bu çare, fısıltının kaynağına inip, yakasını tutup 'ne diyorsun hemşerim?' şeklinde doğrudan bir yöntem olabilir. Diğer yöntem ise fısıltıyı duymazdan gelmektir. Kıvırtma teknikleri burada devreye girer. Fısıltıyı duymazdan gelen izahlar, kabuller üretir. Kabullerine inanır. Edebiyatı dahi olan insani bir haldir. Ve bazen edebiyat, kıvırtma tekniklerinin en incelikli biçimlerinden biridir."
- Mesafeli bir yerden başka birinin sesiyle konuşuyordu. oraya nasıl ve ne zaman gitmişti, ben mi göndermiştim? Taksi mi tutmuştu?
- Aslında tam diye bir şey yoktur,. Her tam, bir üst yarımın alt basamağıdır. Yani yarım da bir bütündür.
- ´´Bir şeyin gerçekte öyle mi oluyor yoksa bana mı öyle geldiği konusu her zaman kafamı karıştırdı.´´
- Tütünümü, anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim.
- Şairlerden biri, "yalnızlığım, sidikli kontesim benim" dizisinin şairi, karanfilli mezar taşının yazısının boşluğunu işaret ederek soruyormu? : "Ne yazacaksın..? " " Bilmem. Ne yazim? " " Hayat hakkında fikrim yok... Aynen böyle yaz. "