- Gülümsedi. Aramızda bir mesafe varmış, sorduğum soru mesafeyi açığa çıkarıp görünür kılmış, bu açıklık ne yaparsam yapayım kapanamazmış, durumun dil ile izahı yokmuş da ancak ima ile belirtilebilirmiş bakışıyla, "Hayır," dedi, "kişisel." Döndü ve perdelerini kapattı.
- O bakış artık aramızda herhangi bir durum olamayacağını, onun maddi değerler dünyasında yaşayan bir ailenin kızı, benim ise ulvi değerlere sahip bir delikanlı olduğumu adeta itiraf ederek, aramızda duvar örebilirdi. Duvarda bir kertenkele "Nedir, mesele nedir?" bakışıyla bakar, yapıştığı duvarın ardından şen kahkahalar yükselirdi.
- Onu tarif edilemez bir biçimde sevdiğimi, tarif edilemediği için nasıl sevdiğimin anlaşılamadığını, anlaşılamamış bir şeyin arkasında ifadesiz dikilip duran siluetimin benzer biçimde dikilebilen bir odunu bile anlamlı kalabilme yeteneğini, alemin yetenekli odunlara olan zaafını ve belki de bu nedenle aslen intihari bir gidiş olarak yola çıkmış iken, gerçeğin ta kendisi ve hatta bizatihi hakikat olarak dönüp geldiğimi..
- "Olur be güzelim," derdi kadın, "olmaz diye bir şey yok. Sana da ona da birer tane takarlar, ikinizin de hayat hakkında çok şık fikirleri olur."
- Bir zamanlar, yolunda giderken tıkanmış ve yarım kalmış bir hikayenin figüranıydım.
- Kadın bir metre ötemde, kurşun geçirmez cam rengi bakıyordu.
- Gidip Müzeyyen'e dert yanmıştım: "Burnunun ucundan geçsem beni görmüyor." "Sen de açıktan geç," demişti, "belki yakını görmüyordur ya da bir derdi vardır, alınganlık yapacağına sorsaydın ya."
- Sorularda iyi, cevaplarda tutuktum.
- "Takılma," dedi bir ses, "yürü, yürümek durmaktan iyidir."
- "İşaret bu," dedim içimden. Bir meseleye tesadüfler aracılığıyla yaklaşmak en sevdiğim usul idi.