Gece çalışırım dan maksadım, bir şeyler yazar çizer karalarım. Ne mesela? diye soran olursa, İnsanlığı temsilen uzaya gönderilecek şeyler listesi hazırlıyorum diyebilirim. O da nedir? diyene örnek verebilirim: Çamaşır mandalı mesela. Ahşap mandal ile plastik mandal mukayesesi mesela. Plastik mandal'ın göz alıç renkleri, şekilleri var. Fazladan hareketliler. Bakın! Çamaşırı nasıl tutuyorum edasındalar. Ahşap mandal ise sadedir. Gözümüze sokmadan işini yapar. Çamaşırlarını asarak kurutan bu gezegende bu küçük fark'ın, insanlığı temsilen uzaya gönderilecek şeyler listesinde yeri var bence. Latife olarak kabul edin. Tespit adamı edalı, emin hallerden hazzetmem.
Diğer İlhami Algör Sözleri ve Alıntıları
- Hikayeye göre adam kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor...
- Hikayelerimin başka hikayelere benzemesi ağrıma gidiyordu. Ne zaman bir şeye el atsam, Müzeyyen, Meksikalı ya da bilmeme nereli bir yazarın ya da bor kitabın adını veriyor ve oralarda da benzer şeyler olduğunu söylüyordu. Her şey benden önce olmuşsa, bana olacak bir yer, durum kalmıyor muydu? Bana ait tek kişilik bir iskemle, oda yok muydu bu dünyada?
- Bizim de buralarda kadınlarımız, icabında, ayıp, yasak, günah üçgeninde sıkıştırılmış vaziyetteydiler ama, Müzeyyen bu üçgeni yırtmış, yırtarken kendine bir şeytan üçgeni yaratmış, arada bir, üçgenin kuyuya benzeyen ağzından geyik bakışıyla bakıp duruyordu. (Syf 42)
- Ben, kendime bile, "Sana şu gerek, bu gerek," diye sınır koymaz, çizgi çekmez iken, nasıl olur da bir başkasının tercihine "Peki" demezdim. (Syf 44)
- "Sen zaten neyi tamam ettin ki?" dedi bana.
"Aslında, tam diye bir şey yoktur," dedim. "her tam, bir üst yarımın alt basamağıdır. Yani yarım da bir bütündür." ( Syf 45) - "Niye ulan, niye?" Alnımızda "Her nevi yanık tedavi edilir" mi yazıyordu? Nöbetçi eczane mi açmıştık? Kaporta mı tamir ediyorduk? Niye? (Syf 52)
- ... Soktular sınıflara, "Daha dün annemizin, çiçekli bahçemizin..."
"Hocam," dedik, "yanlış yapıyorsunuz. Biz bahçeli evlerde oturmuyoruz, çiçekler saksıda. Öğlen uykusu bilmeyiz. İcabında numaradan göz yumar, kaşla göz arasında tüyeriz. Bu muhabbet bize uymaz."
"Yok," dediler, "şimdi okullu oldunuz, sınıfları doldurdunuz." Baktık, gariban hocalar kafayı yiyecek, müfredat ile bizim sokaklar arasında, "Bir de biz vurmayalım garibanlara," dedik, zil çaldı, biz, "haydaa" sokaklara, yakalar fora, avaramu... - Garibanların, garibanlık nedenleri karşısında sarsak ve telaşe olmalarını affedemiyordum.
- Bir şeyleri hissediyor ama reddediyordum. "Bana öyle geliyor"du.
- Bir şeyin gerçekte öyle mi olduğu yoksa bana mı öyle geldiği konusu her zaman kafamı karıştırırdı.