- "Bir gün çıkar karşınıza." diyordu. " Bir gün, aniden, tam umudunuzu kestiğiniz sırada. O zaman ufuklar aralanır; 'işte! diye bağıran bir ses gibidir. Bir kimseye hayatınızın sırlarını dökmek, ona herşeyi vermek, onun için herşeyi feda etmek ihtiyacını duyarsınız! İçinizdekileri anlatmazsınız birbirinize, anlatmadan seziverirsiniz...
- Bir erkek , en azından özgürdür. Tutkudan tutkuyla, ülkeden ülkeye dolaşabilir, engelleri aşabilier, en erişimez mutluluklara ulaşabilir. Bir kadın ise hep yasaklara sınırlıdır. ..
- "Gerçekten de, gece, lamba yanıp rüzgâr camları sarsarken, bir kitap alıp ateş başına oturmaktan daha güzel bir şey var mıdır?"
- ' Toplumun bu hainliği siz ayaklandırmıyor mu? Kötülemediği tek duygu var mı ? En soylu içgüdüler, en temiz duyguları ezilir, ayıplanır, sonra bir gün, iki zavallı ruh birbirini bulursa, her şey onların birleşmesini önleyecek biçimde düzenlenir. Onlar gene de deneyeceklerdir bunu, kanat çırpacaklardır, birbirlerini çağıracaklardır. Ama ne çıkar, altı ay sonra, bilemedin on yıl sonra birleşeceklerdir, sevişeceklerdir, çünkü alın yazısı böyle ister, çünkü birbirleri için doğmuşlardır.'
- "Hiç değilse erkek özgürdür; tutkuları da, ülkeleri de dolaşabilir, engelleri aşabilir, en uzak mutlulukları dalından koparabilir. Ama kadın durmadan engellenir. Hem kımıltısız hem esnektir, yasanın bağları da, bedenin güçsüzlüğü de ona karşıdır. İstemi, şapkasının bir kaytanla tutturulmuş tülü gibi, her yelden çırpınır; her zaman sürükleyen bir arzu, engel olan bir yol yordam vardır.?
- "Gerçekten de, gece, lamba yanıp rüzgâr camları sarsarken, bir kitap alıp ateş başına oturmaktan daha güzel bir şey var mıdır?" Madam Bovary, Gustave Flaubert
- Ne var ki, insan dediğin cesur, bir de küstah oldu muydu başarıya ulaşırdı toplum içinde.
- Şu hayatta ne bulmuştu şimdiye kadar? O yüksek duvarlar arasında, kendinden daha zengin ya da daha güçlü olan, şivesine gülen, elbiseleriyle alay eden, anneleri görüşme yerine pastalarla gelen arkadaşları arasında yalnız kaldığı, hapis kaldığı kolej günleri mi? Tıp okuduğu sıralarda, sevgilisi olabilecek bir ufak işçi kızın kadril parasını ödemeye elverecek kadar harçlık bulamadığı günler mi?
- Bütün bunları birine anlatmak isterdi belki. Ama bulutlar gibi şekil değiştiren, rüzgar gibi dönen bu kavranılmaz, tutulmaz huzursuzluğu nasıl anlatmalıydı Gerekli sözleri bulamıyordu, gerekli fırsattan, ataklıktan da yoksundu.
- Hayatının incecik yolunu boylu boyunca kaplayan bir altın toz gibiydiler.