- Emma içini çekti: _En acısı benim gibi boşuna bir ömür sürmektir, değil mi? Acılarımız birinin işine yarasaydı, fedakarlık ettik diye avunurduk hiç değilse!
- Zaten söz, duyguları uzatıp incelten bir hadde makinası değil midir?
- -İşte güzel Amboise çanının çemberi, dedi. Kırk bin libre ağırlığındaydı. Koca Avrupa'da eşi benzeri yoktu. Bunu eriten işçi sevinçten öldü...
- Bu insanlar hangi gitme çılgınlığına tutulmuşlardı da böyle hiç durmak istemiyorlardı, anlamıyordu.
- Putlara dokunmak gerekirdi, yoksa yaldızı ellerde kalır.
- Her gülümseme bir sıkıntı esnemesi, her sevinç bir lanet saklardı.
- _Leon, benim için bir şey yapacaksın, dedi. Sıkı sıkı sıktığı iki eliyle onu sarstı, ekledi: _Dinle, sekiz bin frank gerek bana! _Çıldırmışsın sen! _Daha değil!
- Ama insan böylesine yoksul oldu mu parasını silahının kundağına sıvamaz! Sedef kakmalı duvar saati de almaz, diye devam ediyordu. Boulle saatini göstererek. Kamçılarına altın yaldızlı gümüş saplar da almaz onlara dokunuyordu! saatine breloklar da almaz! Hiçbir şeyi eksik değil maşallah! Odasında likörler bile tamam. Öyle ya, kendini seviyorsun, iyi yaşıyorsun, şaton var, çiftliklerin, koruların var; sürek avlarına çıkıyorsun, Paris'e gidip geliyorsun... Eh! ıvır zıvırların en azı bu olursa! diye haykırdı şöminenin üzerindeki kol düğmelerini alarak. Para yapılabilir bunlarla!... Ama istemem! Senin olsun.
- Nişanları, ünvanları, akademileri küçümser, yoksullara karşı konuksever, cömert, babaca davranır; erdeme inanmasa da erdemden şaşmazdı. Aklının inceliği kendisinden bir şeytan gibi korkmalarına yol açmasa, bir ermiş sayılabilirdi.
- Eczacı ile papaz yeniden işlerine daldılar, arada sırada uyumaktan da geri durmuyorlar, her uyanışlarında birbirlerini uyumakla suçluoyrlardı. M. Bournisien odayı kutsanmış su ile suluyor, Homais de yere biraz klor serpiyordu.