- Okyanusta fırtınaya yakalanan ve ne yapacağını bilemeyen gemiciler gibi hayatın tekdüzeliği üzerinde umutsuzca göz gezdiriyor, kendini kurtarmaya gelecek beyaz bir yelkenliyi, kurtarıcısını bekliyordu...
- Gelecek mutluluk, sıcak bölgelerin kıyıları gibi, önlerindeki sonsuzluğun üzerine, doğal kaynakların üzerine, hoş kokulu bir meltem getirir. İnsan da bu mest oluş içinde uyuşur, görünmeyen ufka aldırmaz bile...
- Yabancı bitkiler gibi aşk da özel bir sıcaklık istemez miydi..?
- ''Benim sıkıntımdan ahlaksızca yararlanmaya kalkıyorsunuz, beyefendi! Ben acınacak durumdayım ama, satılacak değilim!''
- Her sabah, uyandığında, beklediği şeyin o gün geleceğini umuyordu. Gelmeyişine de Şaşmiyordu. Sonra, güneş batarken üzülüyor, ertesi günü iple çekiyordu. ....
- İnsan , fırtınalı zamanlarda,kıyısının yosunlarından sonsuz derinliklerinin kumlarına kadar aralanan okyanuslar gibi , bütün ruhun, içindeki şeyleri karmakarışık bir biçimde ortaya dökmesine yol açan bunalımlarından birini geçirir.
- Sonra yavaş yavaş, günler birbirini kovaladı. Kıştan sonra bahar, bir yazın arkasından da bir sonbahar geçince, hepsi azar azar, parça parça akıp gitti. Geçti gitti, uzaklaştı. Bitti demek istiyorum.
- -Bazen bir kitapta, bir zamanlar kafanızdan geçmiş, belirsiz bir düşünceye, uzaktan gelen, en ince duygunuzun ortaya çıkması gibi, kararmış bir benzetmeye rastladığınız oldu mu hiç..?
- Şu bilinen bir gerçektir: Herhangi biri öldükten sonra, onu sevenler şaşkınlığa benzer bir duygu yaşar ve ölümü kabullenemez. Bir hiçliğin, bir soğuk gerçeğin hiç beklenmeyen bir anda gelişini kabullenmek elbette zordur. Bu inanılması çok zor bir durumdur. Birçok insanın "Yalan! Yalan!" diye çığlık attığı görülür.
- Nasılsınız? diye sordu. -İyi değilim, diye karşılık verdi Emma. Acı çekiyorum.