- (Spleen) Zemheri bütün kente öfkelenmiş yine, Sisli mahallelere ölüm ekiyor, Komşu mezarlığın solgun sakinlerine Testisinden zifiri bir soğuk döküyor. Kedim fırlanıp, artık, uyuz gövdesiyle Kendine yatacak uygun bir yer arıyor; Olukta, bir hayaletin hazin sesiyle, Yaşlı bir şairin ruhu dolaşıyor.
- (Spleen) Basık, ağır gökyüzü tıpkı bir kapak gibi Sıkıntının kurbanı ruhumuza çökerken, Ve ufuk kucaklayıp sonsuz gök çemberini Geceden daha hazin kara bir gün dökerken; Dönüşürken nemli bir hücreye dünya, toprak, Umut, yarasa gibi, o ürkek kanadını Duvara çarpa çarpa ve başını vurarak Tavanlar, giderken, ve yağmur damlaları Çizgi çizgi düşerken loş bir hapisanenin Parmaklıkları gibi. Örümceği andıran Dilsiz ve sağır bir halk karanlık ağlarını Beyinlerimizin dibine gerdiği zaman, Birdenbire öfkeyle, hiddetle sıçrar çanlar, Korkunç sesler çıkarıp ulurlar siyah göğe, Yurtsuz, başıboş gezgin ruhlara benzer onlar, İnatla, hiç susmadan başlarlar inlemeye. ?Ve davulsuz, müziksiz, ağır ağır, upuzun Bir cenaze alayı geçit yapar usumda, Umut ağlar, acımasız Sıkıntının çektiği Kara bir bayrak dalgalanır kafatasımda.
- (Korkunç ve Sevimli) Yazgın gibi acılı, bu mor, Bu saçma gökten, boş ruhuna Hangi düşünceler iniyor? Cevap ver dinsiz, söyle bana. ?Doymuyor yüreğim, aç sürekli, Karanlığa, belirsize açım, Cennetten kovulmuş Ovide gibi Sanmayın size yalvaracağım. Yırtılmış gökler, kumsallar gibi, Onurum sizde yansıyor şimdi. Yaslı, geniş bulur kümelerin Düşlerimin cenaze alayıdır, Solgun ışıkların yankısıdır Âşıkı olduğum Cehenneminin.
- (Eugene Delacroix'nin Resminden Esinlenerek) Yuvarlanan bir yazı titrek ayağı altında, Şair, hücrede, giysileri hırpani, hasta, Dalmış; dehşetin alevlendirdiği bakışı Ölçüyor çıktığı baş döndüren basamakları. Sarhoş eden gülüşler doldurup cezaevini Acayipe, saçmaya yöneltiyor belleğini; Kuşku yakasında hep, Korku biçimden biçime Girip, gülünç, gudubet, kolgeziyor yöresinde. Kötücül, kara bir izbeye kapatılmış olan O deha, ve onun kulak ardında uğuldayan Çığlıklar, sessiz öfkeler, hayaller, ruhum, bil ki, Bil ki, berbat hücrede o uykusuz hayalci Simgesidir, belirsiz, karanlık düşlerinin, Dört duvarda boğduğu acımasız Gerçeğin!
- (Lethe) Vahşi ve sağır ruh, gel kalbime, gel diyorum, Tembel, miskin canavar, sen tapılası kaplan; Şu titreyen parmaklarımı uzun zaman Ağır, yoğun yelene daldırmak istiyorum; Acılı, üzgün başımı usulca sokayım Teninin kokusuyla dolu eteklerine, Ve solgun bir çiçek gibi, derinden derine, Ölü aşkımın kokusunu içime çekeyim. Yaşamdan çok, uyumak istiyorum, uyumak! Kuşkulu bir uykuda, tatlı ölüm misali, Vicdan azabı duymadan, öpücüklerimi Bakır gibi cilalı güzel gövdene yaymak. Ancak senin yatağının uçurumu yutar Şimdi artık dinmiş olan hıçkırıklarımı; Dudaklarında unutuşun o güçlü tadı, Lethe ırmağı öpüşlerin içinden akar. Zevkin buyruklarına uymak boynumun borcu, Çünkü yazgım alnıma peşin yazılmış böyle; Ben, günahı körükleyip aşkı, ateşiyle Alevlendiren uysal kurban, ben masum suçlu, Dinsin diye bu acı, uyuşsun diye kinim, Yıllardır altında hiç yürek barındırmayan Sivri göğüslerinin güzelim uçlarından Kana kana baldıran zehrini emeceğim.
- (Takılar) Soyunmuştu bir tanem, tek kalan şey teninde Gözalıcı takılar, çünkü beni tanırdı, Üstünde kölelerin özgürlük günlerinde Taşıdığı alnı dik, fatih havası vardı. Alaycı ve canlı bir çığlıkla dans ederken Madenler ve taşlarla ışıklanan bu dünya Coşturur yüreğimi, dehşetli düşkünüm ben Sesin ışıkla hemhal olduğu eşyalara. Bırakmıştı kendini koynuna sevgilerin, Süzüyordu divandan o gülen bakışları Bir deniz kadar tatlı, bir deniz kadar derin Kıyıya çarpar gibi ona vuran aşkımı. Gözleri gözlerimde, sanki evcil bir kaplan, Düşle dolu, biçimden biçime giriyordu, Şehvete ve arzuya kucak açmış saflığı Her tavrına yeni bir albeni veriyordu; Kuğu gibi kıvrımlı, sıvı yağ gibi kaygan Kolları, bacakları, kalçaları, her yeri Geçiyordu duru ve keskin bakışlarımdan; Ve karnı, ve bağımın salkımı memeleri Kötülük Meleğinden daha tatlı, coşkulu, Üstüme geliyordu bana el atmak için, Ruhumu, kimsesiz, yapayalnız oturduğu Billur kayalıklarda rahatsız etmek için. Yepyeni bir desende birleştirmişti bir el Antiope'un altıyla, üstünü bir tüysüzün, Dolgun kalçalarını yansıtan ince bir bel, Vahşi, esmer yüzünde beyaz, yüce bir düzgün! ? Can çelişip dururken lambamızın fitili, Tek ışık, ocaktaki ateş de ölüyordu, Alevin soluyup iç çeken dumanlı dili O amber renkli teni kanlara buluyordu.
- (Bir Meraklının Rüyası) Tattın mı tatlı hüznü benim kadar acaba, ''Ne garip bu!'' dedirtebilir misin kendine, ? Öleyazdım. Bir acı doğru âşık ruhumda, Arzu ve korku karıştılar birbirlerine; Bir yanda canlı umut ve endişe bir yanda. Ölümcül kum saati boşalıp tükendikçe, İşkencem artıyor, tatlanıyordu daha da Ve yüreğim kopuyordu dünyadan, gittikçe. Gösterilere susamış bir çocuk gibiydim, Engeller gibi, perdeden de nefret ederdim... Bir gün soğuk gerçek kendini ortaya koydu: Ölmüştüm düpedüz, bir gariplik yok, korkunç tan Sarıp sarmalamıştı beni ? Eee! hepsi bu mu? Perde kalkmıştı ama hâlâ bekliyordum ben.
- (Bir Meraklının Rüyası) Tattın mı tatlı hüznü benim kadar acaba, ''Ne garip bu!'' dedirtebilir misin kendine, ? Öleyazdım. Bir acı doğdu âşık ruhumda, Arzu ve korku karıştılar birbirlerine; Bir yanda canlı umut ve endişe bir yanda. Ölümcül kum saati boşalıp tükendikçe, İşkencem artıyor, tatlanıyordu daha da Ve yüreğim kopuyordu dünyadan, gittikçe. Gösterilere susamış bir çocuk gibiydim, Engeller gibi, perdeden de nefret ederdim... Bir gün soğuk gerçek kendini ortaya koydu: Ölmüştüm düpedüz, bir gariplik yok, korkunç tan Sarıp sarmalamıştı beni ? Eee! hepsi bu mu? Perde kalkmıştı ama hâlâ bekliyordum ben.
- "Hep sarhoş olmalı. Her şey bunda: tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman'ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun." (s.80)
- Bir çamurlu, karanlık gökyüzü ışır mı? Yırtılır mı karanlıklar Ziftten daha yoğun, ne sabahı akşamı, Ne yıldızı şimşeği var?