- Göğün derinliğinden ışıldayan Benzersiz yıldızların sayesinde, Gözlerimin gördüğü, sadece Anılardır, güneşten arta kalan.
- (Okur'a) Budalalık, pintilik, günahlar ve yanılgı Kaplar zihnimizi, işler gövdelerimizi, Ve, bitlerini besleyen dilenciler gibi Besleriz biz de sevimli azaplarımızı. Günahlarımız hoyrat, pişmanlıklar yumuşak; Suçlarımızı cömertçe bol bol sergileriz, Çamurlu bir yola güle oynaya gireriz, Gözyaşları kirlerimizi yıkar sanarak. Şeytan kötülüklerin yastığına yaklaşır, Sallar büyülenmiş zihnimizi uzun uzun, Ve zengin, verimli madeni irademizin Bu bilge kimyacının eliyle buharlaşır. İblisin elinde bizi oynatan iplerimiz! Çekici bir yan buluruz iğrenç nesnelerde; Korkusuzca, pis kokan karanlıklar içinde, Her gün bir adım daha Cehenneme ineriz. Kurban göğüslerini eski fahişelerin Öpüp yiyen zavallı sefihler vardır hani, Öyle oburca arzularız gizli zevkleri Cıvık, eski bir portakal gibi sıkmak için. Kaynaşan bir milyon bağırsak kurdu misali Cümbüş eder beynimizde İblis tayfası, Soluduğumuzda, görünmez Ölüm ırmağı Sağır yakarışlarla kaplar ciğerimizi. Saldırı, zehir, hançer ve yangın şimdiye dek Acıklı yazgımızın patiskasına yer yer İşlememişse henüz nakışlarını eğer, Heyhat! ruhumuz daha tam bilenmemiş demek! Çakallar, kaplanlar ve köpekler arasında, İçinde maymunların, akrep, yılan, çıyanın, Tepinen, uluyan, sürünen canavarların, Çirkeflerimizin o rezil, pis ağılında En çirkin, en kötü, en iğrenç olan biri var! Çığlıklar atmasa da, sakin görünse bile Dünyayı seve seve çevirir harabeye Ne varsa bir solukta yok edip yalar yutar; İç sıkıntısıdır bu! ?sahte yaşlar gözünde, Darağaçları düşler tüttürüp çubuğunu. ?İki yüzlü okur, ?benzerim, ?kardeşim, onu, Bu kibar canavarı iyi tanırsın sen de!
- (Düşman) İçinden parlak güneşler geçse de yer yer, Gençliğim hep karanlık bir fırtına oldu; Öyle yakıp yıktı ki, yağmurlar, şimşekler, Bahçemde tek tük kızarmış meyve kaldı. İşte, dokundum güzüne düşüncelerin, Sular mezar açar gibi oymuş her yanı, Kazmayla, kürekle, yeni bir hasat için İşleyip alt üst etmeli batak toprağı. Kimbilir, düşlediğim o yeni çiçekler Belki bu yunmuş toprakta yeşerecekler Gizemli, gürbüz besini buldukları an? ?Ey acı! ey acı! Zaman yaşamı yiyor, Yüreğimizi kemiren karanlık Düşman Yitirdiğimiz kanla semirip güçleniyor!
- (Kör Şeytan) Bu çok ağır yükü kaldırmak için Sisyphe, sendeki o cesaret gerek! Nice ürün vermek istiyor yürek, Sanat uzun... ya Zaman? Kısa, niçin? Taşları görkemli sin'lerden uzak Yapayalnız, tenha bir mezarlığa Yüreğim, davul gibi vura vura, Gidiyor, ölümcül adımlarla, bak. ?Kefenler içinde nice yakut baş Yoğun karanlıklarda unutulmuş, Ne mezar var, ne de mezarcı orda; Açar pişmanlıklarla nice çiçek Gizemli ve hoş kokular saçarak, Orada, o derin yalnızlıklarda.
- (Kabirde Azap) Zifiri kara güzelim, uyuduğun zaman Bir gün, mermerleri kara mezarın dibinde, Ve bir gün, bu yatak yerine, bu ev yerine, Yağmurlu, oyuk bir çukura girdiğin zaman; O tembel ve kayıtsız göğsüne abanıp, taş, Çırpınan yüreğini, bütün özlemlerini, Serüvenlere düşkün ayağını, elini, Bütün tutkularını ezerken yavaş yavaş, Benim sonsuz düşümün sırdaşı olan mezar (Zira mezar şairi hep anladı, ve anlar) Uykunun sürüldüğü bütün geceler boyu Sorup sana diyecek: ''Ey acemi orospu Ölüler ağlıyorken senin aklın nerdeydi?'' ? Ve kemirecek kurtlar derini azap gibi.
- (Cinli) Güneş tüle bürünmüş, O güneş gibi, sen de, Ey yaşantımın Ay'ı! örtün, gölgelerle dol; Uyu ya da tütün iç keyfince; sus, dilsiz ol, Sıkıntının uçurumuna dal bütünüyle; Seni böyle severim! Ama, karanlıklardan Çıkan ışıksız yıldız gibi, bugün, kubarmak, Çılgınlıklarla dolu yerlerde çalım satmak İstersen, tatlı hançer, tamam, fışkır kınından! Parlak avizelerde yak gözbebeklerini! Budala bakışlarda doyur isteklerini! Her arzun kabulümdür: taşkın, marazlı, çarpık; Dilediğin gibi ol, kızıl tan, kara gece; Şu titrek bedenimde haykırmayan tek lif yok ''Sevgili Şeytan sana tapınıyorum!'' diye.
- (Akşamın Uyumu) Vakit geldi, ürperip, tütsü gibi Her çiçek dalında buğulanıyor; Akşamda kokular, sesler dönüyor Hüzünlü vals, öldüren başdönmesi! Her çiçek dalında buğulanıyor; Kemanda üzgün bir kalp titremesi; Hüzünlü vals, öldüren başdönmesi! Gök güzel bir sunak, dinlendiriyor. Kemanda üzgün bir kalp titremesi, Kalp ki kara boşluğa kinleniyor; Güzel gök, bir sunak, dinlendiriyor. Boğuluyor kanında güneş şimdi... Kalp ki, kara boşluğa kinleniyor Topluyor geçmişten kalan her şeyi! Boğuluyor kanında güneş şimdi... Aşkın tütsü gibi bende yanıyor!
- (Söyleşi) Siz aydınlık, pembe bir güz sabahısınız! Benimse içimde hüzün dalga dalgadır, Çekilirken, üzgün dudağımda deniz Acı balçığının anısını bırakır. ?Cansız göğsümde elin boşa dolanıyor; Yaralı ve sızlıyor dokunduğun o yer, Kadınlar pençeleyip dişledi, kanıyor, Arama, hayvanlar yüreğimi yediler. Davul gibi gümleyen bir saray bu yürek, Hora teptiği canilerin, ayyaşların! ?Tadıyor çıplak göğsünü koku, yüzerek!.. Oy Güzellik, sert düven, dileğin, hayvanların Parçaladığı yürek tümden yok olup gitsin, Arta kalanı gözlerin yakıp kül etsin!
- (Onulmaz) Dindirebilir miyiz, eski, uzun Azabı? Yaşar ve kımıldanır içimizde, Kurt ölüyle, tırtıl nasıl meşeyle yıllar yılı Beslenirse, öyle beslenir bizle. Dindirebilir miyiz, eski, uzun Azabı? Hangi iksir, bitki suyunda, hangi şarapta Boğacağız bu çok eski düşmanı? Tıpkı bir yosma gibi yıkıcı, obur o da, Ve tıpkı karınca gibi sabırlı. Nasıl boğacağız? ?hangi iksirde? ?şarapta? Söyle, güzel büyücü, aydınlar, biliyorsan, Yaralıların, atların ezdiği Can çekişen, yarı ölü bir askeri andıran Bu sıkıntılarla dolu zihni Söyle, güzel büyücü, aydınlar, biliyorsan. Kokusunu almış kurt, çoktan dikmiş burnunu Ve başında kargalar dönüyor bak, Bu asker gömülmekten kessin mi umudunu? Böyle kurda kuşa yem mi olacak? Kokusunu almış kurt, çoktan dikmiş burnunu. Işıtılabilir mi çamurlu, kara bir gök? Yırtılır mı acaba karanlıklar? Ki ziftten daha yoğun; sabahı, akşamı yok, Ne yıldızı, ne de şimşekleri var. Işıtılabilir mi çamurlu, kara bir gök? Hanın camlarındaki umut ışıklarını Söndürmüşler hiç yanmamak üzere! Aysız, ışıksız, çamurlu ve bozuk yollarda Kalmış kurbanı barındırmaz kimse! Şeytan söndürmüş bütün umut ışıklarını? Güzel büyücü, hoşlanır mısın lanetlilerden? Kalbimize, nişan tahtası gibi, Zehirli oklar atan Azabı bilir misin? Bilir misin hiç affedilmemeyi? Güzel büyücü, hoşlanır mısın lanetlilerden? Cehennemlik dişlerle kemirir Onulmazlık Ruhumuzu, şu zavallı anıtı, Ve tıpkı, beyaz karıncalar gibi, sık sık Temelinden oyup çökertir yapıyı. Cehennemlik dişlerle kemirir Onulmazlık! ?Zaman zaman görürdüm köhne bir tiyatroda, Orkestra alev alev çınlarken, Bir peri cehennemî bir gökte, yukarıda Tanyerini tutuştururdu birden; Zaman zaman görürdüm köhne bir tiyatroda Altından ve ışıktan, tül kanatlı bir Varlık Koskoca Şeytanı yere vururdu; Kalbim de bir tiyatro, içinde tek coşku yok, Yıllar yılı boşa bekleyip durdu, Gelmedi hiç zaman o tül kanatlı Varlık!
- (Gamsız Ölü) Derin bir çukur kazmak istiyorum, bitek Ve sümüklü böceklerle dolu toprakta, Yaymak için yaşlı kemiklerimi tek tek, Suda balık gibi uyumak için orda. Vasiyetlerden, mezarlardan iğrenirim; Umman tek gözyaşı bile bu dünyadan ben, Kargaları canlıyken çağırmak isterim Kanlı lokmalar almaya iğrenç bedenimden. Ey kurtlar! gözsüz kulaksız kara yoldaşlar Size gelen özgür ve gamsız bir ölü var; Obur filozoflar, pisliğin oğullar, Cesedimin üstünde keyifle gezinin, Deyin bana başka işkenceler de var mı Bu yaşlı, bu ruhsuz ve ölü beden için!