- 1947 ANAHTAR Refik Halid Karay Sonunda her şey tatlıya bağlanacak; Kenan, Perihan'ın çantasından çıkan anahtarın, bir zamanlar oturdukları, Taksim' deki lüks apartman dairesine ait olduğunu öğrenecektir. Genç kadın da 'lüks' hayatın evliliklerine gölge düşüreceğini sanmış ve yeni den eski, alçakgönüllü hayatiarına dönmüş, yeni sanılmış o eski anahtarı da bir hatıra olarak saklamıştır...
- 1948 MESİHPAŞA İMAMI Sâmiha Ayverdi . . . Sanki eski düşünceleri, o münakaşa kabul etmez itikatları, buhardan bir örtü imiş gibi yavaş yavaş uçuyor ve bunun altından, gözükmeye başlayan asıl hüviyetini seçer gibi oluyordu. Hayır, o ne eline icazet veren hocalarının dedikleri gibi, ne de kendisinin uzun zamandır inanmış olduğu gibi her şeyi biliyordu. Cahildi, üstelik belki iyi bir adam da değildi.
- 1949 DAR YOL Peride Celal . . . Niçin böyle Allahım niçin böyle! Raif öldü. Raif kendini öldürdü. Ama çiçekler açmakta, sular akmakta, gökyüzü öyle masmavi, geniş, başımızın üstünde parlamakta, insanlar gülüşüp konuşmakta devam ediyorlar. Zaman zaman farkına varmadan ben de onların arasına karışıyorum. Sonra hem onlardan, hem kendimden nefret ediyorum, yanlarından kaçıyorum. Hep Fenerbahçe burnuna, kayalıklara...
- 1949 HUZUR Ahmet Hamdi Tanpınar Şair, romancı, hikâyeci, deneme yazarı, edebiyat tarihçisi Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk edebiyatının çok değerli bir yazarıdır. Şiire büyük önem vermiş, az sayıda şiir yayınlamakla yetinmiştir. Bu şiirlerinde geçmiş yaz, bahçe, su sesi, mevsim dönümü, rüya ve hülya çok başka içeriksel anlamlar edinerek, bireyin iç dünyasındaki labirentleri yansıtır. Aynı şekilde Yaz Yağmuru (1955) aşkı yaşananda değil, düşlenende arayan, kitaba adını vermiş ilk hikâyesiyle başlar; öteki hikâyelerde de, bezgin, umarsız, zaman ve varoluş önünde endişeli insanlar belirir. Tanpınar başyapıtı kabul edilmiş Huzur da İstanbul'u odak alır. Bu roman, çağdaş edebiyatımızın İstanbul pitoreskine ayrılmış -bence- en güçlü verimidir. "(...) şiir, söylemekten ziyade bir susma işidir. İşte o sustuğum şeyleri hikâye ve romanlarımda anlatırım. Onun için mümkün olduğu kadar kapalı alemler olmasını istediğim şiirlerimin anahtarlarını roman ve hikâyelerim verir. Mamafıh roman anlayışım şiir anlayışımdan fazla ayrılmaz. Orada da rüya kelimesi için söylediğim şeyler, hatta rüyanın nizamı hakimdir. Şu farkla ki, şiirde dolayısıyla kendimin, hikâye ve romanlarımda kendimle beraber mümkün olduğu kadar hayatıının ve insanların -kendimden başkalarının-peşindeyim."
- 1949 MATMAZEL NORALİYA'NIN KOLTUĞU Peyami Safa Birinci bolümü Yüksekkaldırım'da bir pansiyon da, ikinci bölümü Büyükada'da geçen romanı, seçtiği semtler, konutlar açısından, Beşir Ayvazoğlu şöyle değerlendiriyor: "Yüksekkaldırım'daki pansiyon aslında bir semboldür. Peyami bu pis muhitteki kasvetli ve karanlık pansiyonu kullanarak hayatın göremediğimiz bir yüzünü görünür kılmak ve Ferit'in Büyükada'nın aydınlık ve iç açısı ortamında yaşayacağı mistik aydınlanmanın anlamını bu tezatla daha güçlü bir biçimde duyurmak istemiştir." ...cinsellikle platonik aşk arasında sıkışıp kalmış bir adam...
- 1950 BU, BİZİM HAYATIMIZ Refik Halid Karay Çelik Gülersoy, Yeşil Ev' deki buluşmalarımızdan birinde, Bu, Bizim Hayatımız'dan söz açmış, 1950'lerde okuyup hayran olduğu romanı, ne zaman Boğaziçi'ni özlese ve eski günlerini bu semtin düşlemek istese, Refik Halid'i yeniden-yeniden okuduğunu söylemişti...
- 1950 NİLGÜN Reflk Halid Karay Ayrıca, Nilgün, edebiyatımızın sayılı 'egzotik' romanlarından biridir. Mapa, Samers Köşkü, Seylan adası, başka egzotik yerler eser boyunca akıp gider; romancı zengin betimlemeleriyle Nilgün'ün dekorunu çekici kılar... . . . Benim toplanmasını sevdiğim yemişlerden biri de yabanidir, böğürtlendir. Böğürtlen hakikaten insana alışmamış bir hayvan gibi kendini kolay kolay teslim etmez; dikenlerini bütün vahşifiğiyle kullanmasını bilir; ellerimizi dalar, elbiselerimizi yırtar. Parmaklarımıza kendi meyvasına benzeyen, kan damlasından ufocık bir yemiş verdiği ve bunu yalatarak intikamını aldığı da çoktur. Böğürtlen azıcık kan kokusu karıştırarak yenen meyvadır!
- 1951 HAVADA BULUT Sait Faik Abasıyanık Havada Bulutta yazılanlar, anlatılanlar uçsuz bucaksız kalp ağrılarıdır.
- 1951 YALNIZIZ Peyami Safa Biz İnsanlar?ın daha eskilerde tefrika edildiği göz önünde tutulursa, Yalnızız Peyami Safa'nın kendi adıyla yazdığı son romanı. Yazarın öteki romanlarından izdüşümlerle bir Peyami Safa sentez romanı. Özellikle "Simeranya" yokülkesi Peyami Safa'nın dünya görüşünü yansıtıyor . . . (?)İnsanın ölçüsü arzularıdır. Bunların en büyüğünde bütünümüzle varız. Ararsa? Ararsa yokum. Ben bir rüyayım artık. Arzu ile tekrar görülemem. Hafızasında yadigârım. Beni orada arasın. Arar mı? Arar mı? İşte aşk mücadelesinin en büyük meselesi. Arar mı? Ben onun için neyim? İkimiz de bunu bilmiyoruz. Ayrılık -en müthiş test- bunu ögretecek bize.
- 1952 ACEMİLER Erhan Bener Erhan Bener 1950'lere giden dönemi kaleme getirmiş ama, Acemiler aradan geçen onca zamana karşın bugünü de yansıtıyor. İlişkiler, umutlar, umutsuzluklar, beklentiler, ülküler sanki hep aynı kalmış; sanki zaman donmuş.