- Haritasız ve dümensiz kalmış, gideceği limanı olmayan bir gemiydi. Kendini akıntıya bırakıp sürüklenmek, en azından hareket etmek, hayatta kalmak demekti ki içini acıtan şey de zaten buydu; yaşamak.
- Uyku onun için unutmak demekti; uyandığı her sabahı kederle karşılıyordu. Hayat onu kaygılandırıyor, sıkıyor, zaman ise eziyet gibi geliyordu.
- Yeni giysilerimin durumuma başka türden değişiklikler de getirdiğini keşfettim. İşlek caddelerde karşıdan karşıya geçerken, araçlardan sakınmak için daha atak davranmam gerekiyordu; üzerimdeki elbiselerle birebir orantılı olarak, hayatımın ucuzlamış olduğu kafama dank etti.
- Fakat ah, sevgili karnı tok sırtı pek yumuşak insanlar, her gece sizi bekleyen beyaz çarşaflarınız ve havadar odalarınız varken, Londra sokaklarında yıldırıcı bir gece geçirmenin nasıl bir eziyet olduğunu size nasıl anlatayım!
- Bu aslan yürekli ufak tefek gence bakınca onun, sokaklara barikatlar kurarak, insanların gereğince ölmeyi de bildiklerini dünyaya gösterenlerden biri olduğunu düşündüm.
- Çamurlu, balgam dolu kaldırımda gördükleri portakal ve elma kabuğu parçalarını, üzüm çöplerini alıp yiyorlardı. Erik çekirdeklerini dişleriyle kırıyor, içlerini çıkarıyorlardı. Bezelye büyüklüğündeki ekmek kırıntılarını, ne olduğu anlaşılamayacak denli kirlenip kararmış elma koçanlarını toplayıp ağızlarına atıyorlar, çiğneyip yutuyorlardı. Bunlar Tanrı'nın senesi 1902'de, 20 Ağustos gününün akşamı saat altıyla sekiz arasında, dünyanın gördüğü en büyük, en zengin ve en güçlü imparatorluğun merkezinde yaşanıyordu.
- Güç, lüzumsuz bir güç. Bir sürü adam; muhteşem, seçme adamlar; hayattaki yegâne işlevleri itaat etmek, körlemesine öldürmek, yakıp yıkmak olan insanlar. Onların iyi beslenmeleri, iyi giyinmeleri, iyi silahlanmaları ve gemilerle dünyanın öteki ucuna gönderilmeleri için, Londra'nın Doğu Yakası ve tüm İngiltere'nin "Doğu Yakası" ölesiye çalışıyor, çürüyüp ölüyor.
- Bir Çin atasözü der ki, bir adam tembelce yaşarsa bir diğeri açlıktan ölürmüş. Montesquieu de şöyle demiş: "Çok sayıda insanın bir tek kişiye elbise dikmek için çalışması yüzünden, bunca insan elbisesiz kalıyor." Bir taraftaki durumu, diğer tarafa bakarak açıklayabiliriz. Doğu Yakası'nın aç ve çelimsiz işçisini, Batı Yakası'ndaki gürbüz Kraliyet Muhafızları'na bakmadan ve bunlardan birinin diğerini besleyip giydirmek zorunda olduğunu bilmeden anlayamayız.
- Martin Eden-Jack London
- Ki hiçbir yaşam sonsuza dek sürmez; Ki ölüler asla dirilmez; Ki en yorgun ırmak bile Güvenle denize döner bir yerde.