- Güzel yosma üzerine eğildi Siddhartha'nın, yüzüne baktı uzun uzun, yorgun gözlerinin içine baktı. Düşünceli düşünceli, "Sen şimdiye kadar gördüğüm sevgililerin en iyisisin," dedi. "Başkalarından daha güçlüsün, daha esnek vücutlu ve daha arzulu. Benim sanatımı iyi öğrendin Siddhatha. Bir gün yaşlanırsam senden bir çocuğum olsun isterdim. Ama yine de, sevgilim, bir Samana kaldın sen, beni sevmiyorsun, hiç kimseyi sevmiyorsun. Doğru değil mi?" "Olabilir," diye cevapladı Siddhartha yorgun. "Ben de senin gibiyim. Sen de sevmiyorsun, yoksa bir sanat olarak sevgiyle nasıl uğraşabilirsin? Bizim gibiler belki sevemez. Çocuk insanlar yapabilir bunu; bu, onların gizidir."
- Bir annenin çocuğuna karşı duyduğu kör sevgi, kendini beğenmiş bir babanın biricik körü körüne ve aptalca gururlanışı, burnu havada genç bir kadının ziynet eşyalarına tutkunluğu ve kendisine hayranlıkla bakacak erkek gözlerine körü körüne, çılgınca düşkünlüğü, bütün bu duygular, bütün bu çocukluklar, bütün bu basit, aptalca, ama alabildiğine zorlu, güçlü bir dirimsellik içeren, kolay kolay pes etmeyen duygular ve açgözlü istekler Siddhartha için çocukluk olmaktan çıkmışı artık; insanların bu duygular ve istekler için yaşadığını, onların bu uğurda sonsuz işler başardığını, gezilere çıktığını, savaşlar yaptığını, sonsuz acılar çektiğini, sonsuz çilelere katlandığını görüyordu; bunlar için sevebilirdi onları, tutkularının her birinde, eylemlerinin her birinde yaşamı görüyordu, dirimselliği, yok edilemezliği, Brahma'yı görüyordu. Kör saadetleri, o kör güçleri ve diretkenlikleri içinde sevilmeye ve hayran kalınmaya layıktı bu insanlar. Hiç eksikleri bulunmuyordu, bilge ve düşünürlerde bir tek küçük şey vardı ki, ondan yoksundular yalnızca, bu da bilinçti, tüm yaşamın birliği ve bütünlüğüne ilişkin bilinçli düşünceydi. Ve Siddhartha bazı anlar bu bilgiye, bu düşünceye fazla değer vermenin doğruluğundan kuşku duyuyor, belki de bunun düşünce insanlarının, düşünce-çocuk insanlarının bir çocukluğu sayılacağını geçiriyordu aklından. Dünyevi yaşam süren insanların başka bakımdan bilgelerden geri kalır yanı yoktu; nasıl ki zorunlu olan şeyi inatla, şaşmadan yapan hayvanlar kimi anlarda insanlardan daha üstün görünebilirse, onlar da bilgelerden hayli üstündü.
- ..İçiyorum sizi,sevimli görüntüler! Hep sürecekmişim ve ölmeyecekmişim gibi yapıyorum size,ben ölümlülerin en ölümlüsü,en inançsızı,en kederlisi,hepinizden daha fazla ölüm korkusu çeken ben.Temmuz geçip gitti,ağustos da gidecek,ansızın sarı yaprakların arasından,çiy düşmüş sabahın içinden o kocaman hayalet çıkacak karşımıza soğuktan titreyerek.Ansızın kasım ayı ormanın üzerinden geçecek.O iri hayalet ansızın gülecek,ansızın yüreğimiz üşüyecek,ansızın o güzelim pembe etlerimiz kemiklerimizden dökülecek,çölde çakal uluyacak,kahrolası akbaba boğuk sesiyle şarkısını söyleyecek.Büyük kentin kahrolası bir gazetesinde fotoğrafım çıkacak,altında şöyle yazacak: ''Seçkin ressam,dışavurumcu,büyük renk ustası,bu ayın on altısında öldü.''
- İnsan, kaynağını kendi içinde bulmalı, ona sahip olmalıydı. Bunun dışında her şey boşuna bir arama, yanlış yola sapma ve hata idi.
- Syf;15
- "Peki ama, nedir senin öğretilerden ve öğretmenlerden öğrenmek istediğin ve sana öğretmenlik edenlerin bir türlü sana öğretemediği?" ve şu yanıtı verdi soruya: "Hikmetini ve içyüzünü öğrenmek istediğim şey, Ben'di Ama alt edemedim, sadece yanılttım, sadece kaçtım ondan, sadece saklanıp gizlendim. Doğrusu, dünyada benim bu Ben'im kadar, bu yaşıyor olduğum, başkaları gibi başkalarından ayrı biri olduğum, Siddhartha olduğum bilmecesi kadar kafamı başka hiçbir şey kurcalamadı. ve dünyada kendim kadar, Siddhartha kadar az bildiğim başka hiçbir şey yok!" Syf;47
- Syf;55
- Kamala'nın kırmızı ve zeki dudakları pek çok şey öğretmişti ona. Narin ve esnek elleri pek çok şey öğretmişti. Sevgide henüz bir çocuk sayılan ve körü körüne, doymak bilmeksizin dipsiz bir uçuruma dalar gibi seve hazlarından içeri dalmaya heveslenen Siddhatha, haz vermeden haz alınamayacağını, her jestin, her okşayışın, her dokunuşun, her bakışın, ne kadar küçük olursa olsun vücuttaki her köşenin kendine özgü bir gizle donatıldığını, bu gizi keşfetmenin keşfeden kişiyi mutlu kılacağını öğrendi Kamala'dan. Ayrıca bir şeyi daha öğrendi: Her sevi şenliğinden sonra sevgililer birbirlerinden, biri ötekine hayranlıkla bakmadan ayrılmamalıydılar; hem yenmiş hem yenilmiş olmalı, herhangi birinde aşırı doymuşluk ya da bıkkınlık duygusu uyandırmamalı, sömürdükleri ya da sömürüldüklerini hissetmemeliydiler. Syf;72
- "İnsanların büyük çoğunluğu, düşen bir yaprak gibidir, kapılıp gider rüzgarın önüne, havada süzülür, dönüp durur, sağa sola yalpalar vurarak iner yere. Pek az kişi de vardır, yıldızlara benzer, belli bir yörüngede ilerler durur, hiçbir rüzgâr varmaz yanlarına, kendi yasalarını ve izleyecekleri yolu kendi içlerinde taşırlar." Syf;77
- Bir annenin çocuğuna karşı duyduğu kör sevgi, kendini beğenmiş bir babanın biricik oğullarıyla körü körüne ve aptalca gururlanışı, burnu havada genç bir kadının ziynet eşyalarına tutkunluğu ve kendisine hayranlıkla bakacak erkek gözlerine körü körüne, çılgınca düşkünlüğü, bütün bu duygular, bütün bu çocukluklar, bütün bu basit, aptalca ,ama alabildiğine zorlu, güçlü bir dirimsellik içeren, kolay kolay pes etmeyen duygular ve açgözlü istekler Siddhartha için çocukluk olmaktan çıkmıştı artık; insanların bu duygu ve istekler için yaşadığını, onların uğrunda sonsuz işler başardığını, gezilere çıktığını, savaşlar yaptığını, sonsuz acılar çektiğini, sonsuz çilelere katlandığını görüyordu; bunlar için sevebilirdi onları, tutkularının her birinde, eylemlerinin her birinde yaşamı görüyordu, dirimselliği, yok edilmezliği, Brahma' yı görüyordu. Kör sadakatleri, o kör güçleri ve diretkenlikleri içinde sevilmeye ve hayran kalınmaya layıktı bu insanlar. Syf;128