- "Çünkü akıl sağlığı yerinde olanlara, gözlerinin önünden geçip giden hayat hiçbir bok çağrıştırmıyordu. Onlar sadece gördüklerine inanıyordu. Gördükleri ne kadarsa, hayatları da oydu."
- "Beni bana gönderdiğiniz için teşekkür ederim... Bu arada, bir önerim olacak. Bence, sokaklara umumi tuvalet yerine, umumi hücreler yapılmalı. İsteyen içine girmeli ve kendini kapatabilmeli. Tuvalet kabinlerindeki gibi, kilitte kırmızı bir işaret olunca, içlerinin dolu olduğu anlaşılır. Sonra da başka insanlar, o yalnız kalmak isteyen kişiye destek olmak için, kapıdaki delikten içeri, yemek ya da su gibi şeyler bırakır. Ne güzel olur, değil mi? Bence harika olur!"
- "Bir şempanzeye dokunmakla bir insana dokunmak arasında ne kadar fark olabilirdi ki? İkisi de aynı primattan gelmiyor muydu? Adem denilen bir primattan... Evet, belki biri diğerinden daha zekiydi, doğru! İçgüdülerini kullanıp şempanzeliğe sapmış ve evrimine doğayla uyum içinde devam etmişti. Diğeri de, bütün salaklığıyla, tatminsizlikten geberen bir yaratığa dönüşmüş ve kendini doğanın dışında bulmuştu."
- "Ne de olsa kültür, hiçbir alışkanlığından vazgeçemeyip bütün davranışlarını nesilden nesile aktararak biriktiren ve böylece dünyayı yavaş yavaş çöp eve çeviren bir takım saplantılı manyakların işiydi!"
- "Ağladım. Hem de istediğim kadar! İnsanın gerçek özgürlüğü buydu: İstediği kadar ağlayabilmek. Belki bir de, istediği şeye ağlayabilmek..."
- "Ancak, ne kadar kendimi ikna etmeye çalışsam da, insanların arasında kendimi asla güvende hissetmiyor ve onlara inanmıyordum.Bana zarar vereceklerini ve etrafımı sarıp beni mutlaka nefessiz bırakacaklarını düşünüyordum.Beni, kendilerine gömeceklerinden korkuyordum.Duygularının altında kalmaktan, düşünceleri tarafından ezilmekten, bedenlerinin ağırlığıyla kemiklerimin kırılmasından korkuyordum. Sürekli açılıp kapanan ağızları, bir türlü sabit duramayan elleri, bir görünüp bir kaybolan dişleriyle beni tehdit ediyorlardı."
- "Çevrem insan etiyle doluyken ne denli aptalsam, kendimle baş başa kaldığımda o kadar zekiydim. Ben sokağa çıktığımda herkesin tanrı olduğu bir dünyadaki tek ölümlüyken, kendimi kapattığım duvarların arasında tanrıların tanrısıydım... Aslında her şey bir mesai meselesiydi. Benim, tanrıların tanrısı olmaya zamanım vardı, hepsi bu. Diğer insanlarsa, birlikte yaşamanın bütün yan etkilerine maruz kalıyor ve sahip oldukları gücün çoğunu birlikte yaşayabilmek için harcıyorlardı. Üstelik hiçbiri bunun farkında değildi çünkü onlar birlikte yaşamaları gerektiğine inanıyorlardı. Ve artık ben de inanmak istiyordum."
- "Hayat öyle bir devam ediyordu ki ben korktuğuma utanıyordum."
- "Linç, sadece birden fazla insanın yan yana gelip yumruklarını sıkması değildi. Toplumsal bir gerçekti! Sosyal antropolojide yeri olan bir hareket biçimiydi! Hatta bir biçimlendiriciydi! Toplum ve birey, çoğunluk ve azınlık ilişkilerinin düzenleyicilerinden biriydi. Kolektif bir haktı! Rousseau'nun doğrudan demokrasi dediği şeydi! Her şeydi! Sayesinde bütün bunlara bir ad verebilmemizi sağlamış olan Charles Lynch denilen o Amerikalı, bir dahiydi! Bugün belki bir barbar olarak tanınıyordu ama, Amerika .Birleşik Devletleri dünyayı onun kanunuyla yönetiyordu: Lynch Kanunuyla!"
- "Mekke'de hac sırasında, binlerce insanın bir araya gelip şeytan taşlaması, linç birliğinin kusursuz bir örneği değil miydi? Kim olursan ol, gel ve şeytanı taşla!"