- ''Unutma ki zaman,
gidecek yeri olmayanların evidir.'' - Ben ağlamam , dedim kendime. Kurutamam gözyaşlarımı çünkü. Başlarsam duramam diye ağlamam. Bütün damarlarım, kemiklerim çıkar gözpınarlarımdan. Geriye tek bir derim kalır...
- "Her zihne tek bilgi gerek, sevgilim. Sen, benimsin. Seni bildiğim için varım. Midem hayattan ne kadar bulanıyorsa, sana o kadar âşığım. Seni dünya kadar seviyorum, demeliyim, çünkü seni dünyadan nefret ettiğim kadar seviyorum."
- "Belki de, seni az tanıyorum , demek, seni kendimden çok biliyorum, demektir.
Bilmesem de, öğrenmek için her şeyi yaparım, demektir.
Belki de az , her şey demektir.
Ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir.." - Az dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında.
- Doğru söylüyordu. En azından doğru söylediğini düşünüyordu. Çünkü dünyanın en çabuk geçen, geçer geçmez de en hızlı yakalanılan hastalığına sahipti: Umut.
- doğu ile batı arasındaki fark, türkiye'dir. hangisinden hangisini çıkarınca geriye türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe türkiye kadar, ondan eminim. ve biz orada yaşıyorduk. her gün politikacıların televizyonlara çıkıp jeopolitik öneminden söz ettiği bir ülkede. önceleri çözemezdim ne anlama geldiğini. meğer jeopolitik önem, içi kapkaranlık ve farları fal taşı gibi otobüslerin, sırf yol üstünde diye, gecenin ortasında mola verdiği kırık dökük bir binanın ada ve parsel numaralarıyla yapılan çıkar hesapları demekmiş. 1.565 km uzunluğunda koca bir boğaz köprüsü anlamına geliyormuş. ülkede yaşayanların boğazlarının içinden geçen dev bir köprü. çıplak ayağı doğu'da, ayakkabılı olanı batı'da ve üzerinden yasadışı ne varsa geçip giden, yaşlı bir köprü. kursağımızdan geçiyordu hepsi. özellikle de, kaçak denilen insanlar... elimizden geleni yapıyorduk... boğazımıza takılmasınlar diye. yutkunup gönderiyorduk hepsini. nereye gideceklerse oraya... sınırdan sınıra ticaret... duvardan duvara...
- Darwinist dostluklar! İşlevini kaybedince yok olanlardan...
- Sadece bir saniye için hayatın da mesaisi olması gerektiğini düşündü Zargana. Yani yaşanacak zamanın tercih edilmesi gerektiğini. Gece ya da gündüz. İkisini birlikte yaşadığı için mutsuzdu insan. Kaldıramıyordu aynı hayatın içinde hem geceyi hem gündüzü. Onun için uyku vardı belki de. Ve onun için bu kadar mutsuzdu belki de uyuyamayan insanlar.
- Bazı geceler vardır...Talaş gibi geceler...Her türlü suçu içine çekip her türlü suçluyu sabaha masum çıkaran geceler...