- Ben hayata değil, ama ölüme inandım. ''Hayat yok ama ölüm var!'' dedim kendime. Ve boşalmanın,seks ne kadar uzun sürerse o kadar zevkli olduğunu düşünerek,hayat ne kadar sürerse ölümün de o kadar muhteşem olacağına inandım. Ve elimden geldiğince hayatla sevişmemi uzatmaya çalışıyorum. Tek kurtuluşum bu.
- "Her şeyden haberi varmış gibi, sadece "Ye" dedi. "Senin ihtiyacın var." Haklıydı aslında. Hepimiz büyüme çağındaydık. Kaç yaşında olursa olsun, herkes. Bütün dünya. Döne döne geçiyorduk büyüme çağından. Başımız döne döne... Bu yüzden yiyorduk ve yemeliydik. Birbirimizi ve her şeyi. İhtiyacımız vardı. Bir an önce büyümek için. Bir an önce büyüyüp de gebermek ve yerimizi başkalarına bırakmak için. Yeni bir çağ başlasın diye. Mümkünse bu çağa benzemeyen... Çünkü bizden bir bok olmayacağını anlamıştık. O kadar da aptal değildik. O kadar da değil..."
- "... eğer gerçek bir hayat yaşamak istiyorsan, gerçekten de bir amacın olsun istiyorsan, önce ölüm korkusunu atacaksın üstünden! Doğar doğmaz eline tutuşturdukları o ölüm korkusu denilen, hayatın, o yanında bedavadan verdikleri anlamı var ya, işte önce onu fırlatıp atacaksın! Ancak o zaman, özgür olursun! Ancak o zaman, gidip de hayatının gerçek anlamını bulursun!"
- ''Seni anlıyorum'' demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan.Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz dünyada..Var olan en sağlam zırh insan vücududur.İçindekileri en iyi saklayan kasa odur.Koridorlarında birikenlerin kokusunu, anormalliğinin kokusunu duyamazsın yanında gazete okuyan adamın, otobüs durağında. Sadece gördüklerin vardır.Beş duyunun algıladığı kadar anlarsın aileni, sevgilini, çocuğunu. Dolayısıyla herhangi bir şeyi, birini anladığına, ama gerçekten anladığına emin olmak, sarıldığında arkasında ellerini kavuşturabilecek kadar o şeyi ya da kimseyi anlamak olağanüstü bir durumdur. Ve çok zaman isteyen söz konusu olağanüstü ilişki için olağanüstü bir insan olmak gerekir.
- "... bir gece aynaya baktığımda, kıpkırmızı gözlerim bana bütün dünyayı ve iğrençliklerini hazmedebileceğini söylemişti."
- "Sorarlarsa, 'ne iş yaptın bu dünyada?' diye, rahatça verebilirim yanıtını: yalnız kaldım. Kalabildim! Altı milyar insanın arasında doğdum ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından..."
- Oksijenin kendisi uyuşturucu.Öyle bağımlısı olmuşuz ki birkaç dakikalık eksikliği öldürüyor.
- Çünkü Oğuz Atay'ı da okudum. Seni de tanıdım... Diyebilirsin ki bir insanı fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın belki de çok az... O zaman şöyle demeliyim... Seni az tanıyorum... Az... Sen de fark ettin mi? Az dediğin küçük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece 2 harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış on binlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri Başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi. Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! Belki de, seni az tanıyorum demek, seni kendimden çok biliyorum demektir. Bilmesem de öğrenmek için her şeyi yaparım demektir. Belki de az her şey demektir. Ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir.
- "İstesem, konuşabilir hatta hiç susmayabilirdim ama kendimi anlatmak artık ilginç gelmiyordu. Hem daha kaç kez anlatacaktım ki kendimi? Miting üstüne miting yapan bir politikacı ya da günde bin kez aynı cümlelerle dilenen bir çocuk gibi, daha kaç kez aynı şeyleri söylemek üzere, dudaklarımı aralayacaktım?"
- "... her kelime bir kavgaydı."