- 'Hayattan beklentilerim vasatın üzerine çıkmamış ve gereken neyse onu yapmaya karar vermiştim. Yapılması gereken her şeyin de ben doğmadan önce belirlenmiş olduğu düşünülürse, herhangi bir sorun yoktu. Herhangi bir üniversiteye gidecek, herhangi bir meslekte uzmanlaşacak ve para için çalışacaktım. Bir kadını sevdiğime inanacak ve onunla evlenip çocuk sahibi olacaktım. Sonra da bütün borçlarımı ödeyip ölecektim. Yaşadığıma tek kanıt, bir gün çocuğumun çıkarttıracağı vukuatlı nüfus kayıt örneğinde baba hanesinin yanında yazan adım olacaktı. Daha fazlasını istemiyordum. Hiçbir zaman istememiştim. Daha fazlasına gerek yoktu. Gerekenleri yapıp ölmek, hepsi bu. Sorumluluk sahibi olduğumu düşünmüyorum. Hayır, bunun sorumluluk almayı bilen, erken olgunlaşmış bir çocuk olmamla ilgisi yoktu. Hatta belki de hiçbir sorumluluk almamak için, gerekenleri yapmayı seçmiştim. Ne eksik ne fazla. Çünkü biliyordum. İrademin beni aldatacağını ve kendi başıma vereceğim ilk kararın yanlış olacağını biliyordum. Zaten herhangi bir karar vermekten oldum olası
nefret etmiştim. Dünya üzerindeki hayat, doğru kararı verdiğini zanneden gerizekâlıların ürünü değil miydi?' - Piçlere sır verilebilir.Ölümleriyle son bulan sırdaşlıkları vardır.Ancak canlı ya da cansız hiç bir emanete sahip çıkamazlar.Kaybederler ,kırarlar.Bu bir kalp ya da kol saati olabilir..Eşyaya sahip çıkamamak ve onunla iyi geçinememek piçlere özgüdür..Aşırı zengin şımarıklığına sahip yoksullar olarak garip değerlerine sahip çıkmayı ve sadece birbirleri ile iyi geçinmeyi tercih ederler..
- 'Ben buradayım sevgili okuyucum,sen neredesin acaba?' - Oğuz Atay-
'Buradayım!' diye bağırdı Derda. - "Sonuçta hepimiz hayatta kalanların çocukları değil miydik?Savaşlar depremler,kuraklıklar,katliamlar,salgınlar,işgaller,kavgalar ve felaketlerden sağ çıkanların çocukları."
- "Kimse anlatmasın nereden geldiğini ,diye ağladığımı hatırlıyorum.Kimse anlatmasın aldığı nefesleri kimden çaldığını."
- Hayatta kimseye hiçbir şeyi tam olarak anlatamayacağını anlamıştı. Biri içim ölüm kalım meselesi olan, diğerinin gözünde toz kadardı.
- Bazıları bu evlere gecekondu diyordu. Ama annesi "Tabut gibi ! " demekten vazgeçmedi. İçinde ölene kadar. Bir gün önce. Kanserden. İki yüz bin kişiden birinde rastlanan göz kanserinden. Belki de duvara fazla bakmaktan. Önce görmeyi, sonra adını, en sonda nefes almayı unutmuştu kadın. Sadece "Tabut gibi ! " demeyi bırakmamıştı. Artık göremese de duvarı eliyle yokladıkça.
- " Çiseleyen gözyaşları birbirine karıştı ve Anne'in bir kızı, Derda'nın da bir annesi oldu.
O anda saniye, kalbini delip geçen bir ağrı hissetti ve nedenini anlayamadı. Hayvanlarla uğraşmak-tandır, diye düşündü. Bir ev ve birkaç hayvanla uğraşmaktan..." - "Ancak hayata gelenin ,hayatta kalması için ,o ölümler sayesinde nefes aldığından habersiz olarak yaşaması gerekir.
Aksi takdirde ,söz konusu kişi bir savaştan ibaret olur ve her gün içinden ölü çıkar." - "İyiyle kötünün kıyamet gününe kadar sürecek olan ölüm kalım savaşı ,insanlığın yediği en büyük kazıktı.Toplum düzeyinin en kestirmeden sağlanması ve otoritenin daima ayakta kalması için atılması gerekmiş en büyük kazık."