- Sevgili Dost, Her defasında bu iki kelimeyle başlıyorum mektubuma. Çünkü bu iki kelimeden her biri, gücünü diğerinden alıyor. Sevgili olunmadan dost, dost olunmadan sevgili olunmuyor. Eğer bir ruh beraberliğiyse dostluk, iki ruhu bir kılan nedir? Nedir bileşik kaplardaki su seviyesinin sırrı? Demek ?dost insanın bir ikinci kendisidir?(*) Demek, ?sevgi hiç ayırt etmez; sevenle sevilen aynı şeydir.?(**) --Kim o? --Senim! Böyle bir diyalogda kapının varlığından kim söz edebilir?
- Sevgili Dost, Her sabah yeni bir manzara görecekmiş gibi camlara koşup değişen hiçbir şey olmadığını görmek ne soğuk. Düşüp yuvarlanan bir bozuk paranın peşinden koşarken, kelimelerin üzerine basa basa yürümek ne soğuk! Dizlerine kadar gömüldüğün karda yürümekte ne var! Boğazına kadar battığın kelimelerin içinde yüzmek ne soğuk!
- Sevgili Dost, Eksik bilgi bizi yanlış adreslere götürür. Arkadaşlıklar, dostluklar, ortaklıklar ve evlilikler hep bu yüzden biter. Kim bilir hayatımızda kaç kez, "Nasıl da tanıyamamışım!" demiş, kaç kez ince buz tabakasında aldanıp yürüdüğümüz gölün soğuk sularında bulmuşuzdur kendimizi. Sevgili Dost, Hayat, bilgi istediği gibi bedel de istiyor. Ekmeği tanıman yetmiyor, onu sofrana götürebilmek için bedel de ödüyorsun. (...) Sen Sevgili Dost, elde ettiğin şeyler için nasıl bir bedel ödediğini düşünüyorsun? Ya elde edemediklerin için? Evet, bazen de bir bedel ödememize rağmen eli boş döneriz. Çünkü, ipeği pamuk, altını gümüş fiyatına almak isteriz. Bir de hiç bedel ödemeden elde ettiğimizi düşündüğümüz şeyler vardır. Halbuki zaman bu düşüncemizi doğrulamaz. zira bedelsiz alındığı düşünülen şeylerin bedeli daha ağırdır. - Sayfa 23, 24
- ...kaybolan değerlerimizi anlatmak için alfabeden hangi harfi çıkartacağımı düşündüm. O kadar çok şey kaybetmistik ki bütün kayıpları bir harfle simgelemek mümkün olmayacaktı. Alfabenin bütün harflerini çalsam, ancak yeterdi anlatmaya kayıpları. Alfabenin tüm harfleri kaybolunca da susmaktan başka çare kalmazdı.
- Bu bankları açılmış kitap şeklinde boşuna yapmadık! Sizler kitap açsaydınız bu banklara gerek kalmayacaktı. Şimdi her görüşünüzde bu devasa kitapları okumadığınız aklınıza gelecek. Her oturuşunuzda üstüne hem rahat edecek, hem de rahatsız olacaksınız.
- Hayır, öldürmemeli seni, sadece yaralamalı! Ancak yaralandığında dilin çözülebilir çünkü. Ancak o zaman verirsin sırlarını.
- ...gürültüye rağmen ne kadar da sessiz her yer! Çıt çıksa yankılanacak dünya.
- Sevgili Dost, Bu sabah kuş sesleriyle uyandım. Ne güzel değil mi? Hayır, güzel değil! Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi. Kuş sesleri dediğimde akla asla karganın gelmediğini biliyorum. Bu, karganın da bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette. Yüzümü yıkarken, acaba diyordum, acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba "İnsan" denince hatırlanıyor muyuz? - Sayfa 49
- Sevgili Dost, İnsan yoktu ve sınır yoktu. İnsan geldi ve elindeki tebeşirlerle sınırlar çizmeye başladı. Daireler, dikdörtgenler, üçgenler çizgi. Etrafını çizdiği alanların kenarına, "Benim" tabelasını da iliştirmeyi ihmal etmedi. Bir yere ilk olarak gelmek, oraya sahip olmaya yetmiyordu. Bu yüzden ne tebeşiri elinden düşürdü ne de çizilen daireler birbiriyle kesişmediği sürece geometrinin mutluluğuna bir gölge düştü. Ama ne zaman iki çember birbiri içine geçti ve ne zaman iki "Benim" çakıştı, o zaman sınır taşları yerinden oynadı ve sökülerek mancınıklara dolduruldu. - Sayfa 79, 80
- Sevgili Dost, İnsan yoktu ve sınır yoktu. İnsan geldi ve elindeki tebeşirlerle sınırlar çizmeye başladı. Daireler, dikdörtgenler, üçgenler çizdi. Etrafını çizdiği alanların kenarına, "Benim" tabelasını da iliştirmeyi ihmal etmedi. Bir yere ilk olarak gelmek, oraya sahip olmaya yetmiyordu. Bu yüzden ne tebeşiri elinden düşürdü ne de çizilen daireler birbiriyle kesişmediği sürece geometrinin mutluluğuna bir gölge düştü. Ama ne zaman iki çember birbiri içine geçti ve ne zaman iki "Benim" çakıştı, o zaman sınır taşları yerinden oynadı ve sökülerek mancınıklara dolduruldu. - Sayfa 79, 80