- Eski albümleri karıştırırken, saça takılan yapma güller gibi, dudaklarımızın bir kenarına iliştirilen tebessümler hep acı vermiştir bana. Gülümsemek insanlara yakışır elbet. Bundan neden mi acı duyuyorum? Çünkü insanlar gerçek hayatlarında birbirlerine çok az gülümsüyorlar.
- Sevgili dost, Neyin üstüne bina ettiğini bilmeyenler, neyi bina ettiklerini nereden bilecekler? Nereden bilecekler inşa ederken bozulan eşitliğin, yıkılırken kurulacağını.
- Sevgili dost, Yaşamak nedir? Kalbin atışı, göğsün inip kalkışı mıdır yaşamak? Pervane suları köpürtmeye devam ediyor, demek hala yaşıyor vapur. İyi de nereye gidiyor? Hangi iskeleye bağlanacak?
- Sevgili dost, Şu günlerde ''İyi misin?'' sorusunu herkes aynı şekilde cevaplıyor. ''Bu ortamda ne kadar iyi olunabilirse o kadar iyiyim.'' İç karartıcı haberler birbiri üstüne bir felaket kolajı gibi yapışıyor. Yapışıyor da çantasını çaldırmamak için trenle peron arasına sıkışıp parçalanan kadın, akşam yemeğini iştahla yememize mani olamıyor. Ormanlara atılan mazlum cesetler, izleyeceğimiz bir futbol maçının keyfine gölge düşürmüyor. Sevdiğimiz insanlara karşı yapılan büyük haksızlıklar karşısında bile, dudaklarımızdan ancak birkaç zayıf cümle dökülebiliyor. Üzüntü kalbe inemiyor, kalp buğzedemiyor.
- Sevgili dost, Yaşlandığında Eyüp Sultan olmak istersen, gençliğinde aşık ol İstanbul'a.
- Farkına var hayatın sen de. Bir sağa, bir sola gidip dokun her şeye. Ağaçlara, kuşlara dokunamasan da; denize, balığa tutunamasan da. Banklara dokun, bankalara değil. Bugün bir iyilik yap kendine. Kendine dokun.
- Nefsimizi nasıl terbiye edeceğiz? Ateş çemberinin içinden yanmadan geçebilmesi için yere kaç kırbaç vurmamız gerekiyor? Keskin dişlerini köreltmemiz için hangi saatlerde vermeliyiz yemini. Dolunayda değil, asaletimizi kaybettiğimiz zamanlarda köpeğe dönüşen bu aslanla nasıl baş edeceğiz? Ah, okullarda ''Beden eğitimi'' var da neden ''Ruh eğitimi'' yok! Sağlam kafa, sağlam vücutta doğru. Sağlam ruh nerede bulunur acaba?
- Sevgili dost, Bildiği şehirlerden, bilmediği şehirlere, bildiği yüzlerden bilmediği yüzlere sığınmayı aklından geçirmemiş kaç insan vardır? Garların, terminallerin ve limanların dev mıknatıslara dönüştüğü saatlerde bedenlerini kaptırmayanlar, ruhlarının bir otobüs koltuğuna, bir gemi çapasına, bir lokomotif tekerleğine yapışmasını önleyebilmişler midir? ''Başımı alıp gitmek istiyorum,'' cümlesi kimbilir hayatımızın kaç kilidini kurcalamış, açayım derken kaç yeni kapı örtmüştür üstümüze. Arkaya bakmamayı başarabilenler, acaba gittikleri yere başlarını götürmeyi başarabilmişler midir?
- Sevgili Dost, ''Kalpler ancak Allah'ı anarak huzur bulur,'' ayetini biraz daha dikkatli okuyacak olsak, basınç odasının yerini göreceğiz. Evet, bu ayet, adına ''stres'' denen çağdaş basıncı düşürecek ilahi bir odaya, Kur'an'a çağırıyor bizi. Frankenstein'ın yaratığı değil, Allah'ın kulu olmak ne güzel. Ne güzel, ''Allah en büyüktür,'' sözü.
- Sevgili Dost, Kararma yağmayacaksan; kürek çekme mahkumu olmayacaksan. Sorma tahammülün yoksa cevaba. Saati kurma durduracaksan! - Sayfa 99