- ?Hani her görüştüğümüzde yeni bir şeyler anlatan, çeken, sürükleyen, ilgi uyandıran, tepeden tırnağa albenili insanlar vardır. Tanırsın. Onlar gibi olmak isterdim bazen. Kaygısız, şenlikli, arkadaşlık etmesini bilen.? Selim İleri / Dostlukların Son Günü
- Sonra yavaş yavaş konuklar çekildi.Hemen olmadı bu; yıllar aldı ve Hanımefendinin ışıklı penceresine göz atanlar, onun şık giysiler içinde, O konaklara lâyık odalarda tek başına dolaştığını gördüler... Aslında sadece bir sülietti gördükleri. Dimdik, ince, gri saçlı bir kadın... Yavaş yavaş o dimdik yürüyüş eğildi,sırt kamburlaştı, saçlar hepten aklandı, giysiler şıklığını yitirdi.Işıkların parlaklığı azaldı. Hanımefendi gene perdelerini çekmiyordu ama yukarıdaki evin pencerelerini izleyen gözler azalmıştı.
- Kitapların başına üşüşmeleri pek şaşırttı Fatoş'u. "O kadar çok okul var! Onların da hepsini aradılar mı? Kitaplarını aldılar mı acaba?" diye düşündü. "Öyleyse neden okul açıyorlar? Hem sonra kitaplar olmasa kör kuyudan nasıl kaçılacağını nasıl öğrenebilirdik?" devi de şişleyemezdik! Tilkinin tuzağına düşmekten nasıl kurtulacağımızı bilemezdik! Sonra kendi kitapları düştü aklına. Ayşegüller, Keloğlanlar, Eflâtun Cem'ler... "iyi ki yok onlar ortalıkta!" diye sevindi. "Olsaydı, onları da torbalara tıkarlardı!" Oysa onlar şimdi hiç kimsenin göremeyeceği, insanı kokusundan tanıyıp enseleyen devlerin bile bulamayacağı kadar derindeydi. Yüklük olarak kullanılan küçük odadaki sandık içindeydi.
- Savaşın kıyısındaydık: Ondandı bu solduruculuk. Savaşın bulutları, yağmurları, narçiçekleri başkaydı. İlk kıvılcımlanışlardan yoksun. Yıldızları, gülüşleri, üşümeleri başka...
- Tek umut geceleri göğü tarayan ışıklardı. İkisi ayrı yerden birbirinin ırağından gelir, bir mavilik püskürterek yayılır, uzantıları birbirini bulup kesişir, kocaman bir çarpıya döner; öpüşüp koklaşarak oyalanır, sonra birbirinden kopup uzaklaşırlardı. Göğün ne getireceğini bilmeyen ufuksuz siyahlığı, birden korkulası olmaktan çıkarak mavileşirdi. Dinlenik, mürekkep koyusu bir mavilikti bu. Sabah rüzgârlarını vaat eden ve üşüten bir serin mavi.
- O'nun peri masalının hiçbir bölümüne girmediğim halde, benden hep prenses olmamı beklemişti. Oysa, prenses oydu, ben ağır işçiydim. Koridorda fırıldak gibi dönen rüzgâr, önüne Anneannemden arta kalan sararmış eski Türkçe aşk mektuplarını, kapaklı asker resimlerini katmış, boşa geçen hoş bir ömrün son perdesine eşlik ediyordu