- İçini çekiyor kahveci, sigarasını hırsla küllüğe bastırıyor. Kalkıyor, son cümlelerini söylüyor. - Kız bu hıyara aşık olmuş. Bütün hikaye bu. Ama aşk dediğin nedir ki? Postacı: - Nedir? Kahveci gülümsüyor; hafifçe eğilerek. - Muhabbet iki başlı olacak arkadaş. Tek taraflı oldu mu sakat. Kara sevdaya girer. - Çaresi. Hikmetli bir söz söylüyor kahveci: - Ya tahammül, ya sefer!
- Kadın mektubu alınca Postacı?yı unutuyor. Şalına sarılarak bahçenin öteki ucuna doğru ağır ağır gidiyor. Zarfı açmadı. Hep böyle yapar. Bir zaman elinde gezdirir. Sanki yeni görüyormuş gibi puluna, yazısına bakar. Zarftan yayılan buğunun sıcaklığına sığınır. Ne duyar, ne düşünür, kim bilir? Ama bu mektupla buluşması, onu taşıması, okşayıp koklaması; sonra yazı masasının kütüphanenin olduğu köşeye geçmesi, zarif zarf açacağıyla incitmeden korkarak dikkatlice açması bayağı bir törene dönüş..
- Kaç ay, kaç yıl geçti? Ne önemi var. Zaman izafî bir şeydir. Hani adam kitabına ad koymuş. Gün olur asra bedel.
- Kimliksiz ve kişiliksiz yaşama ortamı tek tip insan, tek tip yiyecek, tek tip düşünce, tek tip üretim ve tek tip tüketim üzerine bina edilmiştir. Planları ve uygulamaları başka diyarlarda test edilmiştir. Bize ithal ve lanse edilmiştir. Elimiz kolumuz bağlı olarak sunulan konforu kaçırmamaya çalışırız. Yeni bir otomobilin eskisinden farklı yanları sürekli reklam edilip durur. Yeni deterjanın yeni formülü eskisini bir köşeye fırlatır. Eski çoraplarımızı atarız, eski mobilyalarımızı kaldırırız, eski evimizi gözümüzü kırpmadan yıkarız. Geçmişi yıkmak bize nasıl bir gelecek müjdelemektedir? Geçmişi kendimiz mi, kendi kararımız mı yıktırıyor? Değişme ve yenileşme nedir, hangi yönde doğrudur?
- Cemiyet sanki ikiye bölünmüş. Tatile gidenler ve gidemeyenler. Bayram ve kurban ikinci derecede bir ayrıntı olarak kalıyor. Hem canım, deniyor, bayramsa orada da bayramdır; kurbansa orada da kurban kesebiliriz. Oysa Kurban ve bayram ait oldukları inanç, dünya görüşü ve bunların şekil verdiği nizam, cemiyet ve cemaat, aile, şehir, ahlak ve alışkanlıklar, usul ve gelenekler içinde topluca bir mâna kazanacak kavramlardır.
- Yaşadığımız dünyaya "yalan" diye önem vermeyen eski telakki, öyle noktalara varmıştır ki, sanatkârlar yaptıkları eserlerin altına imzalarını bile atmaktan çekinmişlerdir. Baki olan sadece Cenab-ı Hak'tır.
- ...Mevcudatın sükûtuna aldanmamalı. Mustaripler yalnız 'mustaribim' diye bağırabilenler değildir.
- Bir zaman susuyoruz. Söz bitiyor bazen. Sözün gücü derde derman olmaya yetmiyor demek. Yetmiyor ya, şu yaşadığımız günlerde ne çok konuşan var. Niçin konuşuyor bu adamlar, ne diyorlar?
- ?Uygarlığın tek ölçüsü vardır: Ahlak. Ahlakın tek kaynağı vardır: Din.? 41
- ?Tüketim ekonomisi zenginlikte sınır tanımaz. Tıpkı kapitalizmin kâra doymaması gibi. Bu yüzden siz açgözlü adama ne kadar mal verirseniz verin yine gözü başkasının malında olur. Doymaz. Nefis dediğin şey böyledir, doymak bilmez. Nefsinin esiri olan doymadığı için soymaya, soygunculuktan işgalciliğe, bunun sonucu savaşa gider. Bu tüketim (kalkınma-ilerleme) anlayışının önünü alamazsınız. Bu yola giren bir daha çıkamaz. Dünya (küresel sermaye) bu yola girmiştir. Bu zihniyeti taşır. Dolayısıyla insanlık çıkmazdadır.? 23