- ?Bir şey yap güzel olsun. Huzura vesile olsun, rikkate yol açsın, şevk versin, hakikate işaret etsin.?
- ''Bir an. Zaten hayat bir andır.''
- ?Kur?an-ı Kerim'i okudukça o senin gören gözün, duyan kulağın olur unutma.. Unutmam, diyor. Dağa taşa bakarsın, şu gördüğün çiçeklere, sokaktan geçen adamlara, her şeye, her şeye.. Bu çiçek neler söylüyor, bu adam nereye gidiyor, bu taşı buraya niçin koymuşlar, hep anlarsın. Gece ile gündüz, uyku ile uyanıklık, hayatla ölüm birleşir. Dünyada niçin varsın, anlarsın. Okudukça açılırsın.. Açılırsın ne demek? Ayak bağı olan şeylerden kurtulursun bir bir. Gittikçe hafiflersin.. Biri sana ağır bir söz söyler, biri sana ağır bir yük yükler, biri seni över de göklere çıkarır, biri sana mani olmak ister, biri seni çekip götürmeye çalışır, biri önüne engeller yığar, bir başkası para yığar, biri der ki aç kalırsın, biri der ki yapamazsın, biri der ki olmaz, imkânsız.. Bütün bunları aşarsın, anlıyor musun?..?
- - Kediyi çok sevdiğiniz anlaşılıyor. Ama ne biçim sevgi bu. İki de bir ?lan? diyorsunuz. + Biz sevdiklerimize ara-sıra böyle deriz. - Ya sevmediklerinize. + Bizim sevmediğimiz kimse yoktur. Belki gönlümüze biraz serin gelenler vardır. -Onlara ne dersiniz ? +?Bayım? deriz. Mesela ?Olmaz bayım gidemeyiz.? gibi.
- ırmağa doğru koşuyorduk. hiçbirimizin yüz metreyi dokuz saniyenin,sekiz saniyenin,yedi saniyenin altında geçmek gibi bir niyeti yoktu.üstümüzde mavi gök delinmemiş,altımızda yağız yer yarılmamıştı. Etrafta ne motor sesi,ne parfüm kokusu duyuluyordu.gökdelenlerin gölgesi gönlümüzü karartmamıştı.çevremizde ne çit,ne duvar,ne de ekonomik ambargolar vardı. kimse yalan söylemeyi bilmediği için hava kirliliğinden habersizdik.günler,geceler,mevsimler,yıllar bölünmemişti.tayin edilen zamanın sapkın kelepçesi bileklerimize geçmemişti. ırmağa doğru koşuyorduk.buna mukabil gerçekten gülebiliyor,hakikaten ağlıyabiliyorduk.zenginlik ve fakirlik,güzellik ve çirkinlik,bayağılık ve saygınlık bize göre değildi. ne gün korkusu,ne istikbal endişesi.kanser,İMF,bilgisayar ve kredibilite icat edilmemişti.kirayı ödemiyorduk.dişçilerden nefret ediyorduk ve fotğraf çektirmiyorduk.hastanede,hapisanede,maliyede,poliste ve genelevde kaydımız yoktu. omuzlarımızın üzerinde ne ideolojiler,ne kalkınma reçeteleri,ne turistik tarifeler,ne istihbarat raporları,ne de oy kaygısı vardı.görgüsüzdük.çalı-çırpının,börtü-böceğin,yağmurun ve kaplumbağanın dilinden anlıyorduk.bir de ırmağın bizi çağıran sesi.çıplak ayaklarımızı reklamların burnuna doğru uzatabilirdik.bir bakışımızla mermileri geri çevirir,top namlularını eritebilir,barajları yıkabilirdik.hele bir el-ele tutuşmaya görelim,hele bir ağızdan şarkımıza başlamayıverelim,Çin ü Maçin'den duyulurdu sesimiz. ırmak bizi çağırıyordu.o tozlu yolda bu çağrıya doğru koşuyor,koşuyorduk.terlemiş perçemlerimizden,çelimsiz bacaklarımızdan,inip-kalkan göğsümüzden yükselen buğu.evet işte o... beşimiz biraradayız. toprak,su,hava,ateş ve biz...
- Ben gideyim artık. Siz savaşla ilgili ve bana dair skeçler yazın, teoriler üretin. Senaryoları ihmal etmeyin. İyi bir rol verin bana. Nasıl öleceğimi ayrıntılarıyla açıklayın.
- Dalgındı, evet, ama ne düşünüyordu acaba? Hatırlamıyor. Direksiyon hakimiyetini kaybetti. Bir an. Zaten hayat bir andır.
- "Her nefeste Allah demek lazım" diye geçirdi içinden. Hatta daha da ileri gitti. Kötü hastalık gelmiş olsaydı bile "Kahrın da hoş, lütfun da hoş" diyebilmeliydi. Nerdeee!.. "Ben o mertebede değilim Yarabbi. Bana çekeceğim yükten ağırını verme, bizi hastalıkla, açlıkla, yoklukla imtihan etme. Kahrın da hoş lütfunda hoş, demek için insanın veli olması lazım. Ben kimim ki? Bir aciz kulum. Nerde bende o teslimiyet? Bugünüme şükrolsun" deyip çıktı mescitten.
- Bir kalbi yoksa insan nereye gidebilir ?
- Sabahı beklemeyiniz dostum,geceden yola çıkınız. Olur ki uyuyakalırsınız.Sırtınızdaki çıkıntıda ebedi gayenin dürülmüş azıkları varsa ne mutlu size.Gece serindir,yapraklardan süzülen yel gözlerinizdeki yaşları kuruturken ruhunuzda kainatın derin sessizliğini taşıyarak sabaha doğru yürüyüp fecri başlatınız.