- Ben evlendiğimde on dördümdeydim ve on beşimde bir çocuğum olmuştu. Ama Tanrı benim kanımı seviyordu, benim yavrularımı bir bir alarak melek yapıyordu. Bunların ölümünden çok acı uyuyordum, ama mutlulanıyordum da! S41
- Tziganok da genç bir at gibi hoplaya zıplaya ninemin yanına sokuldu.
- Çok iyi at bu nine, çok da akıllı. S55 - - Uyumadığını biliyorum, haydut. Uyumuyorsun, değil mi? diye mırıldandı. Yalan mı küçük yumurcak? Eh, öyleyse ver yorganı. S64
- Birden büyükbabam bilmem nereden, küçük ama yepyeni bir kitap çıkardı, avucuna vurup şaklattı ve canlı bir sesle beni yanına çağırdı. S89
- Olonyalıların kim olduklarını, neden ormanlara sığındıklarını sordum. Büyükbabam gönülsüzce açıkladı:
-Birtakım köylülerdi bunlar. Fabrikalarda çalışmak için Çar kuvvetlerinden kaçmaya uğraşıyorlardı. - Bir gün ninem ona şaka olsun diye:
- Herhalde Tanrı senin dualarını dinlemekten sıkılmıştır, dedi. Sen her zaman aynı şeyleri yineliyorsun. S121 - Biliyordum ve "basılmaktan" ben de korkuyordum. Şundan bundan konuşarak saatler boyu oturuyorduk; çoğunlukla ona ninemin masallarını anlatırdım ve o da bana Medveditsa ırmağı kıyısında yaşayan Kazaklardan söz ederdi. S41
- - Tırman sırtıma, pencereyi kır ve çengeli kaldır, dedi. S74
- Bu korkunun nasıl geçtiğini anımsamıyorum, ama çok çabuk iyileştim; hiç kuşkusuz ninemin Tanrı'sı bana yardım etmişti ve o çağımda bile basit bir gerçeği duyumsuyordum: henüz kötü bir şey yapmamıştım, hiçbir nedeni olmadan beni cezalandırmak adaletsiz bir şeydi, başkalarının günahından ben sorumlu olamazdım. S99
- Bir gün ona, başka kitaplar, yasak kitaplar, ancak geceleri, mahzende okunabilecek kitaplar olduğunu söyledim.
Gözleri koca koca açıldı, bıyıkları diken diken oldu.
- Ne? Neler uyduruyorsun sen? S122