- Bab-ı âli yangınlara alışıktır. 18. yüzyılda birkaç yangın geçirdi. 1808'de Alemdar Mustafa Paşa, konağa saldıran Yeniçerilere karşı Harem'de kalan bir cariyesini ve kendini silahla savundu. Sonra da cephaneliği ateşleyip konakla birlikte birkaç yüz yeniçeriyi de havaya uçurdu. Bu siyasi harakiri Türk devlet geleneğinde zaman zaman rastlanan olaylardandır. O olaydan sonra Bab-ı âli ve konak yeniden yaptırıldı. Bab-ı âli'nin ahşap dönemi Tanzimat devriyle bitti.
- İstanbul'un fethi büyük bir olaydır. Bu sadece Türkler'in milliyetçi tarih şuuru açısından dolayı böyle değerlendirilen bir olay değildir. Malesef üzerinde yeterince durulmuyor. İstanbul'un fethi ateşli silahların ve modern askeri tekniklerin kullanıldığı Rönesans tipi bir savaşın doruğundaki bir olaydır.
- Fatih bir Rönesans senyörüdür. Rivayetler kendisinin çok lisan bildiği etrafındadır. Boş bir söz değildir. Mesela Trapezuntus, Giacomo Languschi diyor ki; onun kadar Helen kaynaklarını iyi okuyan yok. Burada abartma payı olabilir ama besbelli Rumca bilmektedir. Bu gibi kaynakları okuttuğu zaman en azından pek tercümeye ihtiyaç duymaktadır, anlamaktadır. Geniş bir kelime hazinesi vardır. Latince için aynı şey söylenmektedir. Arapça, Farsça'yı bildiği zaten malum; çünkü o da hanedanın birçok üyesi gibi şairdir. Bu yazdıklarından anlaşılmaktadır. Kendisinin coğrafyaya ve tarihe çok meraklı olduğu açıktır. Troya ile çok ilgilenmiştir. Tabii o zaman Troya bulunmuş bir yer değildi; ama tahminen o günkü asırda çok bilgi edinmektedir. Çok iyi tanıdığı bir dünya bölgesi de hiç şüphesiz İtalya'dır. Haritayı ezbere bilmektedir ve gelecekte ölmese mutlaka fethedeceği bu kıtayı adamakıllı tanımaktadır. Zaten başkentteki Venedik, Cenova elçileri olan baglio'nun ve podesta'nın raporlarından bunun böyle olduğu anlaşılmaktadır.
- Bürokrasinin merkeziyetçilik eğilimi bazen gülünç boyutlara ulaşıyordu.1854'te İstanbul dilencilerinin başına bir dilenciler kethüdası tayin edildi (seele kethüdası) ve dilenciliğin bu yolla kontrol edileceği düşünüldü.
- Yeryüzünün en işlek, en renkli bölgelerinden birisiyiz. Akdeniz havzasındaki üç tarihi imparatorluktan birini kuran ve eritenlerin torunları ve çocuklarıyız. Osmanlı'nın tarihini ve kimliğini bilmek ve anlamak o kadar kolay değil; bütün etrafı, yani yeryüzünün en esaslı uygarlıklarını tanımamız lazım. Etrafımızı tanıdıkça, aslında kendimizi de daha çok severiz. Cahil bir milliyetçilik duygusu veya aşağılık duygusuyla karışık hastalıklı bir kozmopolitiklik, yerini daha bilinçli bir tarih sevgisi ve anlayışına bırakır.
- Kut'ül Amare Zaferi
- Detaylı bilgi için:
- Hiç değilse son iki bin yılın tarihi ve coğrafyası tanınırsa Ortadoğu sevilir, bilinmezse herkes herkesten nefret eder ve asayişi sağlayacak bir yabancı kuvvet beklenir. Ne yazık ki insanların çoğu söz konusu iki bin yılı ne merak ediyor ne de bilebiliyor.
- Ülkenin içine düştüğü bunalımı bir Haçlı-Islâm çatışması olarak değerlendiren Mehmet Akif de İslâm ülkelerini sömürgeleştiren İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya'yı yazılarında yerden yere çarparken, Almanya'ya başka gözle bakıyordu. Akif Trablusgarb savaşı sırasında, Sırat-ı Müstakim'de; "Osmanlı ve İslâm muhibbi Almanlara açık mektup", başlıklı yazısında; "Biz mahvolursak doğunun anahtarı Almanların değil, rakiplerinin eline geçecektir. Doğu?yu korumak ve uygarlaştırmak, Doğu?ya doğru Osmanlılar ile birlikte gitmek, Doğu?yu Alman ticaret ve sanayii için kazanmak... İşte kendisini bilen Osmanlı ve Alman hükümetleri için büyük bir program..." diyerek Almanların İtalyanları değil, Osmanlıları tutmasını istiyordu. 1915?te Berlin gezisinde Akif'in bu çocuksu heyecanı (ki birçok Osmanlı aydınında vardı) Almanya için kaleme alınan şu beyitte ifadesini bulur.(69) Bilir misin ki senin sarka meyleden nazarın, Birinci defa doğan fecridir zavallıların... Alman koloniyalist ideolojisi yeni Osmanlı ideolojisiyle aynı noktalar üzerinde birleşiyordu. 1890 yılında Helgoland adasının Almanya'ya katılması ile ilgili protokolü imzalayan Hariciye müsteşarı Baron Marschall von Bieberstein, Türkiye'ye sefir olarak tayin edildi. Baron uzun boyu, gürültücü konuşması, talebe düellolarından kalan kılıç yaraları dolu yüzüyle, Beyoğlu muhiti kadar Saray ve Bâb-ı Âli çevresinin de renkli bir kişisi oldu.(70) 1910?da Bağdat hattının son mukavelesini de imzalayan bu nüfuzlu büyük elçi; adeta Helgoland-Bağdat hattının, yani Yakındoğu?ya yönelen Alman yeni-koloniyalizminin (sızmasının) somut örneğiydi. Dönemin şarkiyat uzmanı Dr. Jaeck, "Helgoland-Bağdat, Alman-Osmanlı işbirliğinin Almanya'nın Yakındoğu?daki hegemonyasının gerçekleşmesi demektir" diye durumu özetledi.(71) Alman tüccarları, yatırımcıları, Alman eğitim ve sosyal yardım tesislerini yöneten personel ve nihayet takım takım gelmeğe başlayan uzman ve subaylarla İstanbul'da kalabalık bir Alman kolonisi teşekkül etti ve Beyoğlu bir Alman müstemlekesi havasına büründü. Beyoğlu?nda Almanlara has dükkân ve retoranlar ortaya çıktı. Alman birahaneleri, lokantaları ve müziği kentin bu kesiminde ?biz de varız? diyordu.(72) Osmanlı ülkesi Almanya'nın güdümüne giriyordu. Mazlum halkların ışığı olması gereken panislamizm ideolojisi ve hilâfet kurumu, Haziran 1900?de Çin'de Bokser (Boxer) ayaklanması patlak verdiğinde Çinli Müslümanların ayaklanmaya katılmasını önlemek için kullanıldı. 5 Nisan 1901 günü Cuma Selâmlığı?nda Alman elçisi von Bieberstein, Sultan'dan Çin'e acele bir nasihat heyeti göndermesini istedi. Enver Paşa başkanlığında; Ömer Nazım Bey, Mustafa Şükrü Efendi (din adamı) ve bir tercümandan kurulu bir "nasihat heyeti", Rus bandıralı Nikola gemisiyle Çin'e gitti.(73) Emperyalist devletlerin orduları, ayaklanan Çin halkını katlederken, Osmanlı heyeti Müslüman Çin'lilere ayaklanmaya katılmamalarını Halife adına tenbih ediyordu. Bu bir geçekçi politika (real politik) gereğiydi belki, ama girişimin hoş bir görünümü yoktu. Dipnot : 69 - Cevdet Kudret, Bir Bakıma (Makale-lncelemeler) İnkılâp ve Aka Kitabevi, İstanbul, 1977. s. 234-236. 70 - Mary Mills, Patricks, Under Five Sultans, s. 181. 71 - Doktor Jeck, a.g.e., s. 6. 72 - B.Arş. Yld Evr. II(ı6ı) Kısım 16, Nv. 2317 zarf 161-// "İstanbul'da Almanya ve İngiltere Başlıklı Risalenin Tercümesi"den. 73 - "Abdülhamit'in Çin'e görderdiği Nasihat Heyeti" Tular Boyu-Takm Tarih Dergisi, Haziran 1928, sayı 3. s. n-13, imzasız. Ayrıca I. Süreyya Sırma, "II. Abdülhamit'in Çin Siyasetine Dair Bir vesika" 9. T T Kongresi Tebliği Baskıda , 1981. KAYNAK : İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu?nda Alman Nüfuzu, Alkım Yayınları, İstanbul, Mart 2006, 9. Baskı, s.71-73. http://psi301.cankaya.edu...an%20Nufuzu.pdf Resim : II. Hamid Han (solda), II. Wilhelm Kaiser (sağda)
- Ülkenin içine düştüğü bunalımı bir Haçlı-İslâm çatışması olarak değerlendiren Mehmet Akif de İslâm ülkelerini sömürgeleştiren İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya'yı yazılarında yerden yere çarparken, Almanya'ya başka gözle bakıyordu. Akif Trablusgarp savaşı sırasında, Sırat-ı Müstakim'de; "Osmanlı ve İslâm muhibbi Almanlara açık mektup", başlıklı yazısında; "Biz mahvolursak doğunun anahtarı Almanların değil, rakiplerinin eline geçecektir. Doğu?yu korumak ve uygarlaştırmak, Doğu?ya doğru Osmanlılar ile birlikte gitmek, Doğu?yu Alman ticaret ve sanayii için kazanmak... İşte kendisini bilen Osmanlı ve Alman hükümetleri için büyük bir program..." diyerek Almanların İtalyanları değil, Osmanlıları tutmasını istiyordu. 1915?te Berlin gezisinde Akif'in bu çocuksu heyecanı (ki birçok Osmanlı aydınında vardı) Almanya için kaleme alınan şu beyitte ifadesini bulur.(69) Bilir misin ki senin şarka meyleden nazarın, Birinci defa doğan fecridir zavallıların... Alman kolonyalist ideolojisi yeni Osmanlı ideolojisiyle aynı noktalar üzerinde birleşiyordu. 1890 yılında Helgoland adasının Almanya'ya katılması ile ilgili protokolü imzalayan Hariciye müsteşarı Baron Marschall von Bieberstein, Türkiye'ye sefir olarak tayin edildi. Baron uzun boyu, gürültücü konuşması, talebe düellolarından kalan kılıç yaraları dolu yüzüyle, Beyoğlu muhiti kadar Saray ve Bâb-ı Âli çevresinin de renkli bir kişisi oldu.(70) 1910?da Bağdat hattının son mukavelesini de imzalayan bu nüfuzlu büyük elçi; adeta Helgoland-Bağdat hattının, yani Yakındoğu?ya yönelen Alman yeni-koloniyalizminin (sızmasının) somut örneğiydi. Dönemin şarkiyat uzmanı Dr. Jaeck, "Helgoland-Bağdat, Alman-Osmanlı işbirliğinin Almanya'nın Yakındoğu?daki hegemonyasının gerçekleşmesi demektir" diye durumu özetledi.(71) Alman tüccarları, yatırımcıları, Alman eğitim ve sosyal yardım tesislerini yöneten personel ve nihayet takım takım gelmeye başlayan uzman ve subaylarla İstanbul'da kalabalık bir Alman kolonisi teşekkül etti ve Beyoğlu bir Alman müstemlekesi havasına büründü. Beyoğlu?nda Almanlara has dükkân ve restoranlar ortaya çıktı. Alman birahaneleri, lokantaları ve müziği kentin bu kesiminde ?biz de varız? diyordu.(72) Osmanlı ülkesi Almanya'nın güdümüne giriyordu. Mazlum halkların ışığı olması gereken panislamizm ideolojisi ve hilâfet kurumu, Haziran 1900?de Çin'de Bokser (Boxer) ayaklanması patlak verdiğinde Çinli Müslümanların ayaklanmaya katılmasını önlemek için kullanıldı. 5 Nisan 1901 günü Cuma Selâmlığı?nda Alman elçisi von Bieberstein, Sultan'dan Çin'e acele bir nasihat heyeti göndermesini istedi. Enver Paşa başkanlığında; Ömer Nazım Bey, Mustafa Şükrü Efendi (din adamı) ve bir tercümandan kurulu bir "nasihat heyeti", Rus bandıralı Nikola gemisiyle Çin'e gitti.(73) Emperyalist devletlerin orduları, ayaklanan Çin halkını katlederken, Osmanlı heyeti Müslüman Çin'lilere ayaklanmaya katılmamalarını Halife adına tenbih ediyordu. Bu bir geçekçi politika (real politik) gereğiydi belki, ama girişimin hoş bir görünümü yoktu. Dipnot : 69 - Cevdet Kudret, Bir Bakıma (Makale-İncelemeler) İnkılâp ve Aka Kitabevi, İstanbul, 1977, s. 234-236. 70 - Mary Mills, Patricks, Under Five Sultans, s. 181. 71 - Doktor Jaeck, E. Balkan Harbinden Sonra Şarkta Almanya, İfham matbaası, İstanbul, 1331, s. 6. 72 - BOA, Yıldız Evrakı. II (161) kısım 16, no: 2317 zarf 161-11 "İstanbul'da Almanya ve İngiltere Başlıklı Risalenin Tercümesi"den. 73 - "Abdülhamid'in Çin'e gönderdiği Nasihat Heyeti" Yıllar Boyu-Yakın Tarih Dergisi, Haziran 1928, sayı 3. s. 11-13, imzasız. Ayrıca İ. Süreyya Sırma, "II. Abdülhamid'in Çin Siyasetine Dair Bir vesika" 9. Türk Tarih Kongresi Tebliği, 1981. KAYNAK : İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu?nda Alman Nüfuzu, Alkım Yayınları, İstanbul, Mart 2006, 9. Baskı, s.71-73. http://psi301.cankaya.edu...an%20Nufuzu.pdf Resim : II. Hamid Han (solda), II. Wilhelm Kaiser (sağda)