- Mimar Sinan'ın üslubu onun öğrencileriyle 17'nci yüzyılda da sürdü, sonra eridi. Çünkü 18'inci yüzyıl Osmanlı dünyası, 16'ncı yüzyıldaki kadar geniş ve renkli değildi. 18'inci yüzyılın mimarı bir-iki yüz yıl önceki ocaklı yoldaşları gibi geniş bir dünyayı tanıyamıyordu. Fazladan olarak yöneticiler, sanatçılar ve halk artık imparatorluk mimarisine değil, çağın gerektirdiği bir mimarlık sanatına ihtiyaç duyuyorlardı.
- Natalya gerçekten çok güzeldi. Moskova'daki yüksek cemiyetin en şık giyimlilerindendi ve daha da beteri, kendi güzelliğine âşık olacak kadar eksik akıllıydı. Puşkin bu evlilikte mutlu sayılmazdı. Çarın etrafındaki baskıcı çevreye karşı kendini dinginleştirecek insan, herkesten evvel yanı başındaki hayat arkadaşı olmalıydı. Bu evlilikten doğan kız çocuğu ileride anasını aratmayan güzelliği ve babasından aldığı esmerliği ile Lev Tolstoy'u etkiledi. Ünlü romanın kahramanı Anna Karenina gerçekte Puşkin'in kızının tasviridir.
- Osmanlı'nın resim dünyası ve anlayışı, çevreyi ve portreyi resmetmekten çok olayları ve hikâyeyi nakletmeye dayanır. Gerçi Osmanlı minyatür sanatında Matrakçı Nasuh gibi şehirleri resmedenler, Nigari gibi Kanuni Sultan Süleyman veya Barbaros Hayrettin Paşa'nın portrelerini çizenler de vardı.
- Hayat aslında sandığımızdan daha önemlidir ve sadece büyük adamların ve yöneticilerin değil, yönetilen sıradan insanın hayatı da tarihçi için çok önemli bir kaynaktır.
- Türklerin son iki asrı bütün Doğu dünyasında ve Balkanlar'da dikkatle gözden geçirilmesi gereken büyük bir tarihi yolculuktur.
- Akdeniz havzasındaki üç tarihi imparatorluktan birini kuran ve ERİTENLERİN torunları ve çocuklarıyız. Osmanlıyı etrafımızı tanıdıkça kendimizi daha çok seveceğiz ve ısınacağız.
- Bugünkü laik eğitim kavgası asıl problemi görmemizi engelliyor. Bugün zeki insanı yükseltecek bir eğitim sistemimiz yoktur. Bu, bütün geleneğimizin yıkılması demektir, bir faciadır.
- Büyük bir memlekette, kalabalık nüfuslu bir ülkede yıkılma diye bir şey değil, ancak kültürel bir yıkım ve yozlaşma söz konusu olabilir. Bu durum da o toplumda hayatın tadı kaçar. Bugün Türkiye'de de olan budur.
- Türkiye tabiri hâkim etnik gruba göre, ülkemize başkalarının verdiği bir isimdir. Şimdi bir de Türkiyeli tabiri yaratmanın mantıkla bağdaşır bir yanı olamaz. Kaldı ki, bu gibi mantık çıkmazlarını önlemenin önemli bir yolu tercüme etmekten geçer. Bir çevirin bakalım, Türkiyeli'yi hangi gümrükten nasıl çevirip geçeceğiz? Size kimlik soruyorlar, kimliğinizi açıkça söyleyin. Türkiyeli bir üst kimlik olamaz. Başkaları da başka bir kelimeyi üst kimlik olarak kullanmaya kalkarsa ne dersiniz?
Terimlerin nasıl oluştuğunu bilmek için çocukların lego oyunu gibi zihinsel idman yapmak yetmez. Kelimelerin arkasında uzun bir tarih, beklenmedik metaforlar ve değişimler yatar. Filoloji ve tarih bilgiinden yoksun olarak, masa başında ortaya konan bazı terimlerin hiç kimseye bir ufuk açacağına inanmıyoruz. - Osmanlı'nın yüksek kültürünü reddederek özgün ve yeni bir kültür yaratamazsınız.