- Sef düsünce
odasında uzun uzun düsündükten sonra nihayet bunu da halletti. Hem de o kadar dahiyâne bir sekilde
halletti ki, Basbakan Yardımcısının bile gözleri faltası gibi açıldı:
Hakkari ilinde yapılan arastırmalarda Beseri Sefin atalarına dair bir yazma kitap ele geçirilmisti. Bu
kitaptaki kayda göre Beseri Sef 29 Subat 1884 tarihinde doğmustu. 29 Subat, her yıl gelmeyip dört
yılda bir gelen bir gün olduğu için Beseri Sef dört yılda bir yas büyümüs oluyordu. Su halde 116 dörde
bölünce Beseri Sefin simdi ancak 29 yasında bir genç olması icap ediyordu. Bu suretle Türkçü hainleri
artık kendisine ihtiyar diyemiyeceklerdi.
Bu ilmî hakikat ispat olunduktan sonra Beseri Sef, Basbakanın kulağına eğildi:
- "Hasancığım! Bu gece çapkınlığa çıkalım. 29 yasında bir genç, ihtiyar gibi uyusuk uyusuk
durmaz ya! Ama Ömer duymasın. Oğlumdur zavallı, ihtiyarın biridir. Belki kıskanır." - Çünkü aklın almayacağı, gözlerin inanamıyacağı müthis bir manzara ile karsılasmıstı: Karsısında
yüzlerce, belki binlerce üniformalı insan dizi dizi, heykel sessizliği ile duruyor, tarif olunmaz bir mana
tasıyan bakıslarını onun üzerinden birlestiriyordu.
Karsısındakileri ilkönce Türkçüler sanarak ürperdi. Biraz daha dikkatli bakınca üniformaları tanıdı:
Bunlar; ?stiklâl Savası askerleriydi. Yüreği sevinçle çarparak birkaç adım attı.
"Evlatlarım!" diye haykıracaktı. Fakat sesi boğazında düğümlendi. Çünkü manzaraya alısan gözleri
askerlerin gövdesine takılmıs ve korkuyla açılmıstı: Bu dizi dizi, sıra sıra askerlerin göğüslerinden ve
alınlarından oluk oluk kan sızıyor, toprak kızıllasıyor, fakat askerler hala dimdik, kendisine bakmakta
devam ediyordu.
Saskınlık ve korku içinde bir adım daha atarken bir ses girledi:
- "Gelme!... Gelemezsin!..." - Sef, acı içinde ağlamaklı olmustu:
- "Sizi unuttum mu snaıyorsunuz? Sizi anmadım mı?
- "Bizi değil, sadece kendini, kendi gururunu andın! Seni doğurarak bu millete görülmedik bir
fenalık yapan anana, vekil diye seçtiğin maskaralar vasıtasiyle yalandan asir okuturken bizim
rumuzu sevindirmek için bir mevlût okutmak aklına geldi mi? Memlekette Allah adını yasak
ederken bizim Allah, Allah diye can verdiğimizi, en büyük hakkımız olan yasamak hakkından
vazgeçerken Tanrının ulu adını andığımızı düşündün mü? Sen buraya lâyık değilsin... Çekil...
Git!..." - Müsir Fevzi Çakmak...
?nönü, Müsiri görür görmez dizüstü düstü.
Müsir sağ eliyle ?nönüyü göstererek askere hitap etti:
- Su gördüğünüz adam, askerî talebeliğinde, zabitleri görsün diye seccadesini koridora atıp
namaz kılan seciye!... ?stemeye istemeye katıldığı ?stiklâl Savasının istismarcısı, ?nönü Zaferinin
hırsızı, Lozanda Türk mukaddesatının peskes çekicisi, Müslümanlık, Türklük ve Türkçülüğün
düsmanı; Basvekilliğinde en feci zulüm ve suiistimallerin, Devlet reisliğinde de en korkunç istibdat
ve yâran saltanatının merkezi ve nihayet muhalefetinden ebediyyen kendisi için kurulan muhalefet
makamının meccani ve sahtekar lüpçüsü!... Sonunda meccânilik ve lüpçülüğün son basamağı
olan "Z" vitamini sayesinde ölüme çare bulunacağını sanırken simdi serefli ölüler arasında
kendisine yer arıyor! Yeri yoktur! - Sahnenin bir kösesinde ak sakallı "Tarih Baba" önündeki büyük kitabın yazısız sayfası açık olarak
duruyor, bu kıyamet manzarasına bakıyordu.
Esen, kasırga değil, sehitlerin ruhları idi. Bunlar Beseri Sefi paramparça etmislerdi. Simdi ondan kalan
yegâne sey birkaç damla kara boya...
Kasırga, bu kara boyayı Tarih Babanın kitabına doğru sürüklüyor. Ak sakallı ihtiyarsa bu kapkara
boyaları ak sayfaların üstüne kabul etmek istemiyerek eliye itiyordu. Fakat kasırga galip geldi ve kara
boyalar ak sayfanın üstüne bir iki satır halinde yapısıp kaldı.
Kasırga bir anda dinmisti. Bütün sehitler, bütün ölüler kendi yerlerine gitmislerdi. Tarih Baba kitabına
yazılan iki kara satıra eğilip okuyarak basını kaldırdıktan sonra yüzünü burusturdu:
- "Yazık!... Kitabım hiç böyle kirlenmemisti!" - Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı'na.
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Değişilir topuda bir sokak kaltağına. - Amcası tımarlı sipahi iken Çakır'a Türk usulü silme tokat atmasını öğretmişti. Hasmının yüzüne şiddetle indikten sonra onu silerek ayrılan bu tokat yaman şeydi. Ağaç gövdelerine tokat atarak idman yaparken onun yamanlığını pek anlamamış, fakat bir gün, yakınındaki Rum köyünden üç çocukla kavga ederken nasıl nesne olduğunu görmüştü. Öyle ki, içlerinden biri ve en irisi tokadı yiyip devrilince öteki ikisi tabana kuvvet kaçmış, yaşıtları arasında en hızlı çocuk olan Çakır onlara yetişememişti. Doğrusu kaçan Rum'a yetişmeye imkan yoktu. Bu onlara Tanrı vergisiydi.
- Bir hayat kasırgası içinde ömür geçirenler, bir gölgelikte dinlenmek için vakit bulamayanlar, tehlikelerle arkadaş olanlar böyle geçici bir huzura kavuşunca kendi gönülleriyle hesaplaşırlar, geçmişi hatırlarlar. O zaman her şeyin ölçüsü büyür ve hatıralar güzelleşir. Mazide kalan insanlar kusurlarından ve suçlarından sıyrılmıştır. O, bir arkadaşa daha vefalı, bir sevgiliye daha çekici, bir anaysa daha şefkatli olur. Hatta böyle dakikalarda insan, düşmanını bile bağışlamaya hazırdır.
- Masalda da, gerçekte de kalbi olmayan bütün kızların adı Gökçen'dir!
- Sevdiğini söylemek teslim olmak demekti. Hiç insan son kozlarını oynamadan yenilmeyi kabul eder, teslim olur mu?