- Bögü Alp da ölümcül bir yara almıs, atından düsüyordu. Son bir is yapmak için elini bıçağına attı. En
yakın Çinliye fırlatarak gırtlağına sapladı. Sonra kendisini çamurlu toprağa bırakırken "bin üç yüz yıl
sonra..." diye mırıldandı... - Kür Sad, ölmüs Çinli yığınları üzerinde tek basına Çin kağanlığına karsı vurusuyordu. Yalın kılıçtı.
Börkü düsmüs, kaftanı parça parça olmustu. Göğsü açıktı. Göğsünden, alnından, yanaklarından,
boynundan kan sızıyor, fakat o yine vurusuyor, dövüsüyor, çarpısıyordu.
O simdi yarı tanrı gibi bir seydi. Ölümü de baska türlü olmalıydı. Kırk kahraman birer birer düstükten
sonra o hâlâ ayakta idi. Uzun saçları omuzlarında uçuyor, gözleri kıvılcımlar saçıyor, kolu yıldırım
hızıyla kalkıp iniyor, her iniste bir Çinliyi deviriyordu. - En sonra ölüm kızı onun eline bir sağrak sundu. Kür Sad bu acı sağrağı gözünü kırpmadan içti. Atının
yelesine kapandı. Basını dayadı. Sağ elinde kılıç hâlâ sımsıkı duruyor, sol eli sarkıyordu.
Kür Şad ölmüş, fakat attan düşmemisti.
Ölmüş, fakat yenilmemişti... - Yamtar büsbütün sasırarak sordu:
- Tanrı bir midir? Bizim Tanrımızla Çinlilerin Tanrısı bir midir?
Papaz gülümseyerek "evet" cevabını verdi. Yamtar'ın aklı bu islere bir türlü yatmıyordu:
- Öyle ise biz Çinlilerle savasırken bu Tanrı hangimize yardım eder?
- Tanrı savasanlara yardım etmez. Çünkü bütün insanlar kardestir. Kardesini öldüreni Tanrı sevmez. - Çin'deki köpek Ötüken'e gelmekle kurt olmuyor da Çinli Ötüken'e gelmekle nasıl Türk'e benziyor?
- Koca dedesi ona daha ilk binicilik dersleri verirken: "Türk ata bindi mi, gözü öz atasını bile görmemeli. Oğul! Gerektiğinde kişi canını bile verir. Ama at, avrat, pusat; bu üçü verilmez" demişti.
- Acunun batımına dek adınız gönüllerde kalacak.
- Gök girsin, kızıl çıksın!
- Delinse yer; çökse gök; yansa, kül olsa dört yan
Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.
Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan yılmayan;
Ölümle eğlenen tunç yürekli Türkleriz!... - İnsanları kurt belle, kuzu çıkarsa bahtına, derdi.