- Erlerin ikisi de aynı ustalıkta olduğu için başka bir deneme yapıldı. Bu defa havaya atılan
yumurtaları inmeğe başlamadan önce vuracaklardı. Oklar vınladı. Yumurtalar beraberce delindi.
İki yiğit de sanki bundan kıvanç duyuyorlardı. Birbirlerinin kazanmasını aynı yürekten istek ve hoş
görüyorlardı. En sonunda kenarları birer arşın kadar görünen iki büyük tahta getirildi. Kür Şad ve
Işbara Alp ellişer okla bu tahtalara "TÜRK" sözünü yazacaklardı. Yazıyı kim daha önce bitirirse
birinci olarak o kutlanacaktı. - Kılıcına el atma,
Şimdi deyiş çağıdır.
Ortalıkta dolaşan
Ak kımız çamçağıdır.
Yad elde oturanlar
Bil ki yurt kaçağıdır.
Senin kılıç dediğin
Türk'ün oyuncağıdır. - Ötüken'de arslanlar var.
Kür Şad onlardan biridir.
Çok yiğitler vardır ama
Kür Şad erlerin eridir.
Acunda var nice çeri
Kimi üstün, kimi geri
Kür Şad adlı Gök Türk eri
Anadan doğma çeridir.
Kılıcı yıldırım çeler,
Attığı ok demir deler,
Ölüm gelse Kür Şad güler
On sekiz yıldan beridir.
Yiğitlik en ileri,
Kalacak on bin yıl diri
Gök Türkler'in gönülleri
Şimdi Kür Şad'ın yeridir. - - Beğimiz şu ilerde, üç doru kısrağın yanındaki kızı görüyorlar mı? Buradaki kızların en güzeli
odur. Şimdiye dek bir defa bile güldüğünü görmedim.
- Zaten bu Türk kızları gülmek nedir bilmiyorlar ki...
- Hatta erkekleri de... - - Neden buyruğuma kulak asmıyorsunuz? Niçin yağma etmiyorsunuz?
- Yağma hakkımız yok!
- Neden?
- Köyü Binbaşı Işbara Alp almıştır. Hak onundur.
- Ben size buyruk veriyorum.
- Olmaz; türeye uymaz. - Kam heyecanlanmıştı. Ağzı köpürüyor, sert hareketler yapıyordu. Birdenbire elindeki kürek
kemiğini fırlatarak yere düştü. Ellerini göğe kaldırarak Tanrı, Tanrı d,ye inlemeğe başladı. Karşıki
kovukta kurtlar uluyor, doğanlar haykırıyordu. Kamın bütün sözlerini ezber eden Böğü Alp ayakta
kaskatı kalmıştı. Bin üç yüz yıl sonra dirilmek?... Kara Kağan'ı öldürmeden işler nasıl düzelecekti?
Şen-king yine kendisine buyruk verecek olduktan sonra kendisi nasıl yaşıyacaktı? Ay nasıl
parçalanacaktı? İçinde bir isyan duygusu kabarıyor gibi idi. Fakat yine bu anda dedesinin bir
sözünü hatırlamıştı: Dedesi ona Tanrı erenleri hiç yanılmazlar, onların sözlerinden çıkmak doğru
değil, diye öğretmişti... Kim bilir, belki bu işlerde de bir hikmet vardı. - Sonra birdenbire aklına bir şey gelmiş gibi
sordu:
- Sen nereye gidiyorsun?
- Ötüken'e... Anayurduma... toprak ana vefasız oğullarını da bağrına basmaktan çekinmez... - Son olarak omuzuyla boynu arasına bir kılıç vuruşu yiyen Sançar yan üstü yere düşmüştü. Göğsüne
ve sırtına saplanan oklar onu böyle yan üstü tutuyordu. Üçüncü oku böğrüne yedikten sonra artık
bir daha kalkamadı. Fakat kahkahaları hâlâ çınlıyor, yalnız her an biraz daha yavaşlıyor, zayıflıyor,
sönüyordu. Çinliler nöbetleşe kılıç ve kargı ile vuruyorlar, Sançar güldükçe öfkelerinden kuduracak
hale geliyorlardı.
Bu alaylı kahkahalar yavaş yavaş kesildi, bitti. Bozkırı derin bir sessizlik kapladı. Sonra tek ata
Yamtar bindirilmiş olduğu ve Gök Börü'nün kolunda Bögü Alp olduğu halde tutsak kafilesi güneye
doğru akıp gitti. - Gece, tutsaklar ufukta bile görünmez olduktan çok sonra, gökten melekler indiler. Ötüken'in, bu
somurttuğu zaman söz etmiyen, güldüğü zaman dört yanı çınlatan hem asık yüzlü, hem şakrak
yiğidinin, kahraman Yüzbaşı Sançar'ın topraktan yaratılmış gövdesini toprağa bırakarak çelikten
ve ateşten yaratılmış ruhunu göğe yükselttiler. Şeref ve zafer ilahileri söyliyerek Uçmağa
ilettiler.
Yüzbaşı Sançar Uçmağa varalı on üç yüz yıldan çok oldu. Onun düştüğü meçhul yerde, ay
ışıklı yaz gecelerinde hâlâ ıztıraplı kahkahalar ve şeref ilahileri işitilir. Bu ilahiler rüzgârın
çıkardığı sestir. Onu herkes işitir. Fakat o ıztıraplı kahkahaları herkes duyamaz. Onun
yankılarını uzak, yakın ellerden, ancak içinde Tanrı Dağı'nın odu yanan gönüller sezer. Bu
ıztıraplı kahkahalar Yüzbaşı Sançar'ın soyu, onun düştüğü yerde zafer töreni yapıncaya
kadar yıllarca, belki yüzyıllarca sürüp gidecek... - - Hayır! Bütün beğler beni seçse de yine kağan olmıyacağım. Kağanlık buduna bir hizmettir.
Fakat aynı zamanda kişinin bir kazancıdır. En yüce hizmet, karşılık kazanç beklemeden yapılan
hizmettir. Şimdiye dek Türk budununa gereğince hizmet edemedim. Hem borcumu ödemek,
hem de Bozkurt ocağının son yıllardaki uygunsuz işlerini silip kapatmak için kağan olmıyacağım.
iHtilali en seçme Türklerle yapacağız. Tasarladığım iş çok atılgancadır. Başarırsak budun
kurtulacak, başaramazsak dökülecek kanlarımız geride kalanlara ödevlerini hatırlatacaktır.
Ölüme karşı göz kırpmadan yapılan her saldırış büyük bir ülkü için çekilen her kılıç, atılan ok,
çekilen her emek bil ki boşuna değildir. Bunun sonucu mutlaka kazançlı olacaktır. Böyle işlerde
ne kadar yiğitlik gösterilirse, ne kadar can harcanırsa başarı o kadar kesin olur. Bir işe
girişirken önce iyi düşünüp tasarlamalı. Tasarladıktan sonra, yapılacak en iyi iş artık fazla bir
şey düşünmeden dileğe saldırmaktır. On yıl bekledik, daha bekliyemeyiz. Bu kadar büyük bir
ülkü için kılıç çekerken, başkanlık eden kişinin gönlü kanmış, usu yatmış olmalıdır. Böyle olursa
başkan daha güçlü olur. Daha sert buyruk verir. Ben ihtilâlde daha iyi buyruk vermek için
gönlümü yatıştırmış olmak isterim. Bunun içindir ki, kağanlığı kabul etmiyorum. Kağan Urku
olacaktır.