- "-Sevginin niçini olmaz ki efendim. Düşünsem belki makul bir sebep bulabilirim. Fakat bu hakiki sebep olmaz. Çünkü biz önce severiz, sonra sevdiğimiz şeyin güzel taraflarını bulmaya çalışırız. Bu da hodbinliğimizden doğar efendim."
- "-Kendi kendisini eve hapsetti. Bir yere çıkmıyor.
-Neden?
-İnsanlardan iğreniyor. Kimseyi görmeye tahammülü yok." - "Kendisini insanların bu kadar çirkefleştiği bir asırda dünyaya getiren kadere lanet ederek dinlenmek ve toparlanmak istedi."
- "Bazen sözle ifade edilemeyen şeyler gözlerle ifade edilir. Şimdi öyle bir anda bulunuyorlardı. Bazen sert bakmasına rağmen saygılı olan gözler bazen en nazik bakışlarla hakaret edebilirler."
- "-Askerlik öldü general! Sinsi siyasetçilere sırf üniformalı oldukları için asker diyemem!"
- "Bu muamelelerden ve insanların topyekûn kahpeleşmesinden sonra artık onun ruhu ölmüştü. Ruhsuz bir ceset içinse üzülmeye değmezdi."
- "Senin herkes dediğin kalabalık içinde cahilleri, hainleri, budalaları bol bol barındıran bir kuru gürültüdür.
...
Çünkü herkes dediğin şey bir hayvan sürüsüdür." - "Bir insanın kendine kızması kadar yıpratıcı şey pek azdır. Zaten Selim yıllardır yıpranıyor, yıpranıyordu. Bu yıpranış tabiat kanunlarına uygun olan yıpranıştan büsbütün başka bir şeydi. Bunaltıcı bir duygu idi. Kimseye, Ayşe'ye bile bunalıyorum diyememek ise ayrı bir dramdı."
- "Tarihin kırk meçhul kahramanı karanlıkta yürüyordu. En önde Kür Şad, Bozkurt soyunun o od parçası oğlu vardı. Vazifesi olan Türk budununu kurtarmak, fakat hakkı olan kağanlğı başkasına vermek için ırkının şiir tarihine en güzel mısrayı yazmak üzere gözler ilerde, el kirişte yürüyordu.
Onun arkasında Bögü Alp, Yamtar, Yağmur, Gök Börü, Ay Kutluk ve Emenbir sıra helinde ilerliyorlardı. Bögü Alp, sağlam yapısının altındaki daha sağlam yüreğiyle, kulağında Kıraç Ata'nın sözleri çınladığı halde yürüyor, Yamtar iri gövdesinin heybetine yakışan iri taş sağ koltuğunun altında olduğu halde yürüyor; Yağmur göze ilk çarpan dolgun yanakları ve gülen gözleriyle yürüyor; Gök Börü gözleriyle değil, Tanrı'nın gönlüne saldığı ışıkla görerek yürüyor; Ay Kutluk on yıl önceki kılıç yarasının asilleştirdiği yüzü ile; Emen, Çinlilerin öldürdüğü dokuz kardeş, üç dayı, iki eçe ve babasının öç diye haykıran sesleri kulağında olduğu halde yürüyordu.
Kırk kahraman yağmurun altında yürüyordu." - "Karşıdan gelen kalabalık yaklaşıyordu. Kür Şad kılıcını çekerek son buyruğunu verdi:
-Sonuna kadar!...
Bu son buyrukta bir veda ahengi vardı. On kişi kalmışlardı. Hepsi gönüllerinden gelen bir sesle içlerinden 'Sonuna kadar!' diye tekrarladılar."