- Tek ve tek başına! Her bedele değersin diye düşündüm, ey özgürlük!
- Beklenmedik şekilde kendimi bu ilişkinin içinde buldum. Ben de şaşkına döndüm, inanamadım ama o kadar güçlüydü ki o andan itibaren hissettiklerim, kaçamadım. Kaçmak istemedim. Tuhaf bir tutku... Nasıl desem... Ruhumu, bedenimi ele geçiren, hücrelerime kadar işleyen, beni tamamen esir alan bir tutku... Çok güçlü bir duyguydu, hem tensel hem duygusal. Ne hissettiğimi anlayabilmek için, o yoğunluğu yaşamak lazım. Ölüm bence bir felaket değil, bir kurtuluştur.
Mevlana'nın gözünde, düğün gecesidir, mesela ölüm. Bir gömlek değiştirmedir. Ben öyle düşünüyorum ama bunu sonra konuşalım. Ama aşk böyle bir şey. Böyle paldır küldür başına geliveriyor insanın işte, hiç beklemediği bir anda. Çünkü o duyguları yaşamadan ölmek istemezdim. O yoğunluğu, o tutkuyu, o yakınlığı... Acıyı da tatmalıyız hem hayatı hem aşkı anlamak için. Kalanların kıymetini bilmek için. Şunu bil ki, böyle olmasını ne istedim ne planladım. Hayatımın akışı karşısında, nutkum tutuldu, iradesiz kaldım. - Fahire hanım:
"Münir'i konserlerinde dinleyenler ona hayran olurlar. Halbuki onu hususi hayatında, mesele bir evde bir misafirlikte dinlemek gerekir. Böyle özel toplantılarda sesine doymak ve ağlamamak kabil değildir. Yıllar önce Prens Yusuf Kemal'in davetlisi olarak gittiğimiz Mısır'da ben ve eşim, eşim Refik'in bestesi ince nağmelerle süslü Acemaşiran perşevini çaldık ve Münir bir Acemaşiran gazel okumaya başladı, bitirdiğinde bizler dahil bütün salon ağlıyordu..." dedi. - Dünyaya insan olarak gelmenin bedeli ne yüksek ödeniyordu! Dünyaya gelmekten hoşnut bir Allah'ın kulu var mıydı acaba şu gezegende. Sen sahip sahip olduklarının kıymetini bilmiyorsun, milyonlara insan senin hayatını yaşamak için nelerini vermez.
Her şey Başbakanın onayından geçmek zorunda. Cami yerine fırın projesi çizilecek olaydı, yine ona sorulurdu, o da Osmanlı tipi fırını seçerdi. Her iyiliğin, güzelliğin Osmanlı'dan, her kötülüğün ve çirkinliğin Cumhuriyetten kaynaklandığına inanıyor.
"Sultan I. Ahmet zamanında yapılmış bir caminin, 2013 yılında tekrar edilmesinin beni bir Türk mimar olarak ne kadar utandırdığını yazdım. Birileri bize, siz Türkler ne biçim insanlarsınız? Beş yüz yıl içinde, bir adım olsun ilerlemediniz mi, geçip giden zamanda yeni çizgiler, yeni kavramlar geliştiremediniz mi demez mi? Tekrardan, kopyadan başka bir şey bilmez misiniz, diye sormaz mı, diye yazdım. Mimari yapıların kendi zamanlarını yansıtması çok önemidir. Arkeologların, kazıların hangi devre ait olduklarını nasıl anladıklarını bilirsin elbette. Her dönemin bir özelliği bir üslubu vardır." - Herkesin sanat tarihi okuması şart değil, mimari estetiği bilmesi de şart değil. Ama İstanbul gibi bir dünya şehrine damgasını vuracak ve bir dönemi belirleyecek bir yapıtın jürisinde, siyasilerin değil, bu işin uzmanlarının bulunması gerekmez mi? Hiçbir projeye, etütleri yapılmadan, etkileri anlaşılmadan balıklama atlanmaz. Ama bizim ülkede tek önem verilen şey, sadece rant ! Para gelsin de, ağaçlar kesilmiş, insanlar hastalanmış, hayvanlar aç kalmış, kimsenin umurunda değil!
Ah benim, her başına geleni bir başkasına fatura etme huyum... Ben doğruydum da etrafım mı çıldırmıştı? Yoksa tuhaf olan ben miydim? Çağımın dışına mı düşmüştüm? Kendimi zamana mı uyduramamıştım? Ben kafası ve yüreği eski devirlerin romantik aşklarının yaşandığı günlere takılı kalmış, demode bir resimli roman kahramanı mıydım?
Kimse bir diğerine fikirlerini, seçimlerini ve yaşam tarzını beğendirmek, benimsetmek zorunda değil. Çünkü her insan sonuçta düşe kalka kendi doğrusunu buluyor, kendi hayatını yaşıyor. Makul insanların evlatlarını günahlarıyla sevaplarıyla kabul etmeleri lazım.
"Bazı şeyleri affetmek hiç kolay değil. Affetmemek, etmekten bin kere daha zor. - Hayata katlanamayabilirdim, bu bendeki aşk olmasa.
- Benim heykelimi yapmayacaklar ama ben bu köprüyü yapacağım paşa!
- "karşı sırada iki yüz metre sonra bir şipşakçı var. siz de müslüman mısınız?" diye sordu berber.
"dörtte bir."
"ana tarafından mı, baba tarafından mı?"
"bir kadın tarafından." - Heyy kuş merhaba! Bir diyeceğin varsa söyle, sonra da uç git. Gözaltına alınmaktan hiç hoşlanmam zaten.
- Benim ölümüm bile ses getiremedi ki Füreya...