- On bir ve sekiz yaşlarındaki kardeşlerinin sorumluluğunu üstlenmiş, kendine aralanacak bir sevgi kapısı arayan, çaresiz küçük kız!
- Kaderimizi tayin etmek elimizde değil. Ne yazıldıysa, onu yaşamaya mecburuz.
- Belki de tüm yaşamımın, bir sinema gösterisi gibi, üzerinde yer alacağı perde bu, bir beyaz perde...
- Heyy kuş, ben kimseye açmamışım yüreğimin kapısını, sana mı açacağım şimdi? Bir sır saklar gibi saklamışım duygularımı tam seksen iki yıl...
- Gönül kapılarımı sımsıkı örtmem, o ölümden döndüğüm günlerin içinde olmuştu...
- Çocuklat, bu bahçe cennetten bir köşedir, derdi ninem.
-Cennet nedir nine?
-İyi insanların ölünce gittiği yet, canım.
-Ama biz ölmedik ki daha.
- İyi ya işte, derdi Aliye, Burası cennet ise, hiç ölmeyeceğiz demek ki. Biz, yerimize gelmişiz bile!. - Cennet, bir cami ile kilise arasında kalan araziye inşa edilmiş, üç katlı ahşap bir Osmanlı konağı idi...
- Ben; Osmanlı laleleri, karanfilleri ve söğütlerinin, Kütahya yeşilinin, kiremit kırmızısının, hele de Akdeniz turkuazının tutsağı imişim...
- Ama mantık ne zaman sevginin esiri olmamış ki? Sevgi, insana her şeyi yaptırır. Hele evlat sevgisi!
- Yaşam, insanlara affetmeyi de öğretiyor, ölümü kanıksamayı da. Ölüm! So?uk, antipatik, siyah renkli sözcük. Ne çok ölüm yaşıyor insan hayatı boyunca.