- Bir hatun tanırım, rafadan yumurtasına yağ koymadığını böbürlenerek anlatırdı: "Görüyorsunuz ya, yumurtayı Tanrı'nın yarattığı gibi yiyorum!" der, sonra da elini tuzluğa doğru uzatırdı!
- Kişioğlu yaptıklarının umulmaz sonucu karşısında şaşkın, nice bağırmıştır: "Hayır, bunu istememiştim ben!" Bilirsiniz, Nobel, bilim için çalıştığını sanıyordu: Oysa, savaş için çalışmış oldu! Epiküros kurduğu felsefenin sonraları "hazcılık" adını alacağını önceden göremedi. Onun gibi ne Nietzche Nietzche'ciliği, ne de İsa engizisyonu görebildi. Tarihin gelgitleri insan elinden çıkan her şeyi alıp götürür, her dakika yeniden düzenler, biçime sokar ve yöresinde önceden kestirilemeyen binbir çeşit dalgalar, girdaplar meydana getirir.
- Çoğu kadınlar aşıklarından çok kapıcılarının sözünü dinlerler: Aşıkları bir tek insandır; kapıcıları ise kamunun sesidir.
- Ne bekliyoruz öyleyse, başka birini mi? Sonu gelmeyen bir oluşun içinden, bizi alıp uzaklara götürebilir mi başkası? Bunu ondan beklemek haksızlık olur doğrusu. İnsanoğlunun hiçbir edimi sonsuza varamaz, sonsuza dek uzanamaz çünkü. Başkasının, benden sonra yarattığı şey benim olamaz. İyileştirdiğim hasta, taburcu olduktan az sonra bir otobüsün altında kalabilir. İmdi kalkıp da, "Hastaneden çıkarmasaydım adamcağız ölmeyecekti!" diyebilir miyim? Diyemem elbette! Tutalım ki bir çocuk doğurdum: Bu çocuk ileride bir cinayet işlerse bundan ben sorumlu sayılamam, kendime "cani" damgasını basamam. Çünkü edimlerimin, yaptıklarımın sonuçlarını sonsuza dek yüklenirsem, artık hiçbir şey isteyemem. Ben sonlu bir varlığım; sonluluğumu istemek, elde etmek zorundayım.
- Eğer insanlar göklere inanmak istiyorlarsa, bu onların yeryüzünde artık pek fazla şeye inanmadıklarını gösterir.
- Kadınlara karşı hiç kimse erkekliğinden kuşkulanan erkek kadar küstah, saldırgan ya da küçümseyici olamaz.
- Yasaklanmış zenginliklerle çevriliyiz.
- Görülüyor ki kişi bir aşkınlık, bir yücelmedir. Bu yüzden bir cennet tasarlamak güç gelir ona. Cennet durgunluk demektir çünkü; yücelmenin ortadan kalkması, varlığın aşmayı bırakması durukluğa ulaşması demektir. Ne aşmak var artık ne de aşılmak. Neyleyelim böylesi yeri! Ne yapacağız orada? Yaşamak için hiç değilse havanın solunabilir olması, eylemlere ve dileklere yer vermesi gerek oranın, aşılabilir olması gerek. Kısacası; bir cennet olmaması gerek. Adanmış toprağın güzelliği yeni istek ve sunulara yol açmasındandır. Durgun cennetler sevinç yerine sonu gelmez bir sıkıntı verir bize: Bunaltı.
- Kimi anlar vardır ki insan ıssız bir dağın tepesinde kibirle durur, tekdüze, engebesiz hatları ve renkleri aynı bir manzaranın karşısında yeryüzünü bir bakışla kucaklar. Kimi anlar ise, aşağıdadır her bir toprak parçası açık alanlarıyla, yalnızca kendi hesabına var olur.
- Roger omuz silkti : - ''Ölümsüz olsa ne fark eder ki?'' - ''On bin yıl sonra biri hala beni hatırlıyor olacak.'' - ''O seni unutur.'' - ''Amansız bir belleği olduğunu söylüyor,'' dedi Regine. - ''O zaman orada olursun, bir koleksiyondaki kelebek gibi anılarına iğnelenmiş olarak.'' - ''Beni hiç sevmediği kadar, hiç sevmeyeceği kadar sevmesini istiyorum.'' - ''İnan bana,'' dedi Roger, ''ölümlü ama yalnız seni seven biri tarafından sevilmek daha iyidir.'' Sesi titriyordu. - ''Sen benim kalbimde teksin. Benim aşkım sana neden yetmiyor?''