- ''Bu aralar daha çok okumalıyım, yoksa hüzünleneceğim... ''
- Hegel de güzel belirtmişti: Gerçek, asla dış görünüşün altına gizlenmiş bir içsellik sayılmamalıdır. Dış görünüş hiçbir şeyi gizleyemez çünkü, ancak deyimler. İç, dıştan; içsellik, dışsallıktan ayrı değildir. Dış görünüşün de gerçekliği vardır. İnsan duruk bir varlığın bir atomu olsaydı, dünyayı almak için hayaller kurar mıydı, bunca istek ve tasaya kapılır mıydı? İstemenin ve korkmanın bilincine varan insan ister ve korkar.
- Öyleyse insanın kendi kabuğuna çekilmesi, kendi üzerine kapanması bilgelik değildir.. Çömezlerine dinlenişteki durgunluğu salık veren bilge bile, bu öğüdüyle kendini yalanlamış olur: Böyle bir öğüt vermek, konuşmak da bir harekettir çünkü. Durgun kalması için hiç konuşmaması, hattâ kendine çömezler aramaması gerekirdi. Epikür tam durgunluğu öğretir. Ama öğretmek de bir harekettir aslında. Öğretmesi gerektiği için öğretir, dostlar arar. Stoa?cı filozof bile, ilgisiz bir özgürlük içinde kapanıp kalamaz. Hareketsiz duramaz: Kalkar, bütün insanlara özgürlüklerinin gücünü anlatmaya koyulur. Sözün gümüş, susmanın altın olduğunu haykırmaktan kaçınsa bile, gene de kendini ve çevresini aynı ilgisizlik içinde kapalı tutamaz.
- Doğrudur: Dünyada tutacağı yeri kendi kararlaştırır insan, kendi seçer; ama bir yer tutmadan da edemez. Ne yaparsa yapsın, bir yer kaplamak zorundadır evrende. Bunun gibi, bilge de bir insandır; ama öbür insanlar arasında bir insan. Soydaşlarından kopmuş bir insan değil! Bilgeliğine gelince, bir tasarıdır bu; kendine özgü bir tasarı...
- İnsan, varlığını ne küçültebilir sonuna kadar ne büyütebilir sonsuza değin, ne de durgun tutabilir ara vermeden. Peki ne demektir bu? İnsanı hiçbir yere götürmeyen bir hareket mi yoksa? Değil! Kurgu (speculation) düzeninde gördüğümüz çatışmayı eylem düzeninde de görüyoruz, o kadar. Nitekim duruş diye bir şey olamaz; çünkü sürekli ilerleyiştir her aşma. Ama belirlenmemiş, tanımlanmamış bir tasarı da olamaz; çünkü böylesi bir tasarı hiçbir sonuca ulaştırmaz bizi. İnsan simetrik bir tanrı ülküsü düşünüyor burada, kurgusal düşüncenin getirdiği, koşullardan sıyrılmış bir tanrı tasarısı kuruyor. Edimlerinin koşulsuz bir sonu olsun istiyor. Öyle bir son ki artık aşılmasın, geride bırakılmasın; yani hem sonsuzu, hem de sonluyu kucaklasın: İçinde, aşmanın sınırlanmaksızın kendini bulduğu bir son.
- Çocuk ağaca tırmanmaya çalışır; iyiliksever bir adam tutar onu yerden alır, bir dalın üstüne oturtur. Gelgelelim, çocuk hayal kırıklığına uğramıştır, hiç mi hiç sevinmez. Çünkü yalnızca ağacın üstünde olmak istemiyordu o, ona tırmanmak da istiyordu. Görüldüğü gibi, öyle amaçlar, öyle iyilikler vardır ki, biz araya girince gerçekleşemez; başkası, biz yardım edersek, onlara kavuşamaz. Onun için, eğer başkasının bizden beklediği bir şey varsa yalnız onu yapalım, gerisine karışmayalım; yoksa, sonuçta hiçbir şey yapmamış oluruz.
- ??İnsan yabancı bir ülkeyi, edebiyatını izleyince iyi öğreniyor; o devirde en çok merak ettiğimiz ülke Sovyetler Birliği'ydi; Fransızcaya çevrilen genç Sovyet yazarlarını izliyorduk. Paul Mizan, Zamyatin isimli bir yazarın Biz Ötekiler romanını mutlaka okumamızı istiyordu; bu kitap bireyciliğin Sovyetler'de hâlâ yaşadığına tanıklık ediyordu; öyle ya, mademki bu kitap yazılmış ve basılmıştı, demek ki...??
- ?? Anneliğe hiçbir zaman karşı çıkmadım; küçük bebeklere ilgi duymadığım bir gerçektir, ama çocukların büyüdükçe daha bir sevimli olduklarına inanır, çoğu zaman beni duygulandırdıklarını da bilirim; kuzenim Jacques ile evlenmek istediğim sırada çocuk yapmayı da aklımdan geçirdim. Şimdi bundan vazgeçiyorsam, tek nedeni mutluluğumun başkaca hiçbir yenilgiye, hiçbir değişikliğe katlanamayacak kadar doludizgin, başıboş ve coşkulu oluşudur.??
- ?? Çocukluğumdan kalma bir alışkanlık vardı bende, sahte tebessümlerden, hesaplı davranmaktan iğrenirim.??
- ?? Eylemin dışında olmadığımıza inanıyorduk; kişisel bir katkıda bulunmak amacındaydık, belki konuşarak gerçekleştirecektik bunu, öğretmenliğimizin imkânlarından yararlanacak, yazdığımız kitaplarla etkili olmaya çalışacaktık; belki bizimki «eleştiri» açısından daha önemli, ama «yapıcı» bir çaba değildi, gene de o devrin Fransa'sında eleştirinin büyük yararlar sağlayacağını düşünüyorduk.??