- Allah acı çekebilme kabiliyetimden razı olsun benim....
- Evet, bu uçsuz bucaksız yolda ne kadar ilerlerseniz dönüp dolaşıp hep aynı yere varacaksınız.
- ...Kafalarının ardında işkilli bir şey olmayan insanlar, birbirlerinin gözünün içine bakarak konuşurlar..!
- Bir genç kızın pürhayal gözleri, çirkin bir maskenin altında saklı güzel bir ruhu görmeye muktedir midir sanıyorsun?
- "Taklit esnasında onun Türkçesinde kalmış hafif Girit aksanı ve ahengini de ihmal etmemiştim. Afife bunun için bana darılıyordu. Halbuki ben bu Türkçeyi dinlemek için yollarda Giritli çocukları türlü bahanelerle durdurarak dakikalarca lakırdıya tutuyordum."
- "Gençlik! Çok şükür onu da atlattık."
- Zehra mektebin başmuallimidir.Yeni eğitim öğretimin bütün gereklerini yerine getirir,öğrencilerle bire bir ilgilenir;fakat öğrencilerin yaptıkları yanlışları asla affetmez.İçinde hiç acıma duygusu hissetmez.Maarif Müdürü de Zehra?nın bu özelliğinden çok muzdariptir.Çeşitli zamanlarda uyarmış olmasına rağmen hiçbir değişiklik görmemiştir. Maarif Müdürü Tevfik Hayri ile Vekil Şerif Hayri Bey Zehra?nın okulunu ziyarete giderler.Şerif Hayri Bey Zehra?ya babasının hasta olduğunu, bu nedenle İstanbul?a gidip babasını görmesini ister;fakat Zehra babasının olmadığını ,o kişinin başka birisi olabileceğini söyler. İki gün sonra Maarif Müdürü?ne bir telgraf gelir.Zehra?nın babası Mürşit Efendinin ölmek üzere olduğunu, muallimin hemen yola çıkmasını bildirir. Müdür Zehra?yı çağırtarak hemen gitmesini ister.Fakat Zehra yine karşı gelir. Müdür fazla üstelemez. Biraz sonra hazırlanmış, elinde çantasıyla Zehra gelir ve gitmeye karar verdiğini söyler. Zehra İstanbul yolunda babasının ailesine yaptıklarını annesini, ablasını ve anneannesini nasıl öldürdüğünü ve en sonunda da kendisini bir yatılı okula verip hiç arayıp sormamasını düşünür. İstanbul?a varır. Eski komşuları Vehbi Bey kendisini karşılar. Niçin daha önce gelmediğini, babasının ?Zehra, Zehra? diye öldüğünü söyler. Eve vardıklarında babasının başında birkaç kadın vardır.babasını görmek istemez. Kendisine babasının eşyalarının bulunduğu sandığın anahtarı verilir. Aslında bunu hiç istemez fakat sandığı açar, içinde bir günlük vardır. Günlüğü okumaya başlar. Babasının ilk memuriyet yıllarını, annesiyle evlenmesini, anneannesinin davranışlarını okur. Zehra daha önce bildiği şeylerin hepsini tam tersi olduğunu öğrenir.Aslında bu olaylarda bütün suçlunun annesi ve anneannesi olduğunu anlar. Bundan sonra içinde bir acıma duygusu oluşur.Hemen gidip babasının ayağını öper.Birkaç gün sonra okuluna tekrar döner ve artık Zehra?nın hiçbir eksiği kalmamıştır.Acımayı öğrenmiştir. ANA FİKİR :İnsan kişiler hakkında araştırıp sormadan, hükümlere varıp onları yargılayıp, mahkum etmemelidir.
- Zehra gözlerini kapadı eski günlerini düşünmeye görmeye başladı. Hatıralarının en güzelleri en eskileriydi. Çocukluğunun ilk seneleri oldukça hoş geçmişti. Ondan sonra acılar ümitsizlikler, isyanlarla dolu bir işkence devresi başlıyordu. Nihayet bir manevi felce uğramış gibi bu acılar duruyor benliği ortadan kayboluyor artık sırf başkaları için düşünmeye ve yaşamaya başlıyordu.
- Zehra da kendini bütün kuvvetiyle mektebine verdi. Yavaş yavaş varlığını benliğini unuttu. Başkalarının hayrı için işleyen bir makine halini aldı. Dinç ve azimkardı. Kuvvetli bir mantığı vardı. İlk zamanlarda uğradığı müşkilât onu yıldırmadı. Küçükten beri uğraşmaya alışmıştı. Kendisine iyi muamele eden insanlara iyi muamele etti. Fakat haksızlık ve zulmetmek isteyenler karşısında acizle boynunu bükmedi. Bilâkis onlara karşı gayet haşin oldu. Neticede henüz çok genç bir kız olmasına rağmen şehrin en balli-başlı şahsiyetleri arasına girdi. Herkes hatırını sayıyor iyiler kendisini seviyor fenalar ondan şeytan gibi korkuyorlardı. Sırf kendi gayreti kendi doğruluğu sayesinde kazandığı bu muvafakıyet ona sonsuz bir gurur veriyordu. Zaafın aczin tereddüdün uzlaşmaz bir düşmanı olmuştu. Herkes kuvvetle istediği halde kendi hayatını istediği gibi sevk ve idare edebilirdi. Fenalara düşkünlere acımak manasız bir mızmızlıktı.
- Ben zannediyordum ki ömürlerimizin teknesini istediğimiz sahile çekmek için yalniz onun dümenini ele almak kafidir. Anliyorum ki değilmiş? Yollar görünmez kayalarla doluymuş? Daha fenası gizli akintilar varmış ki insan onlara kapıldığı zaman yolun değiştiğini, gittikçe uzaklaştığını farkedemezmiş. Ta kendisini başka sahillere düşmüş görünceye kadar?