- Deniz, bu mevsimde çok güzel ve sakin, fakat neşesizdi. Bazen saatler geçe, üzerinde bir yelken, ince bir duman parçası görünmezdi. Hele akşamüstlerine doğru sular, insanı hasta edecek kadar genişliyor ve yalnızlaşıyordu. Bereket versin ben, bu tehlikeyi daha evvelden hissediyor, sahildeki kayaları kahkahalarımla çın çın öttürüyordum.
- Halkın sesi, hakkın sesidir diyenlere bir kere daha hak verdim.
- Muallimler odası birbirine giriyor, gözlüklü bir ihtiyar hoca, kapıya üşüşen talebeleri kovmak için, adeta kucak kucağa onlarla güreşiyordu.
- Bu köyün evleri, sokakları, mezarları gibi çocuklarında da siyah bir neşesizlik var. Renksiz dudakları gülmenin ne olduğunu bilmiyor, durgun gözleri ağır bir melal içinde ölümü düşünüyor gibi.
- .....açık mavi gözleri bana, pansiyonun loş dehlizlerinde mahzun, mahzun gülümseyen İsa resimlerini hatırlattı.
- İhtimal, daha kırk sene, elli sene yaşayacağım. İhtimal daha elli yaş bu hazin muzafferiyetin hazin yıl dönümünü görmem lazım gelecek. Hayat, ne uzun, Allah'ım, ne uzun?
- İlk busemi ben, bir ölünün sönmüş gözlerine mi tevdi edecektim!
- Ben aşkı şiirlerde, romanlarda olduğu gibi bir parlak yaz gecesinin mehtabında başlayıp sabahında biten bir rüya addedenlerden değildim. Benim için sevmek bir başka insanın vücudundan, ruhundan bir parça hükmüne girmek, onunla beraber gülüp ağlamak, ıstıraplarını paylaşmak demekti.
- "Çirkinin ağzındaki güzel söz, acizin ağzındaki haklı söz kadar boş ve gereksizdir."
- Çirkin bir kalbin içine uyanık bir ruh koymak niçin? Beğenilmediğini, her yerde, her şeyde ihmal edildiğini daha çabuk fark etsin diye mi? Çirkinin ağzındaki güzel söz, acizin ağzındaki haklı söz kadar faydasız bir şeydi.