- Zindanda tek çıkış yolu,rüya
Zindan demek rüya demek,zindanda rüya herşey demek.
Zindanda rüya iki heceden daha fazla,
ama zindanda iki heceden daha az olan,yine rüya... - Yanlış hesap gittiği yerden geri döner nasılsa günü gelince
- "Siz" dedi Hacıbey. "insanları Türk, Kürt, Ermeni, Sırp, Yunan, Rum... Nasıl birbirinden ayırıyorsunuz? Takvaca üstün olanın en hayırlı olduğunu, yaradan nezdinde Arap'ın Arnavut'a, Türk'ün Acem'e bir üstünlüğü olmadığını bilmiyor musunuz?
- Bir yorgunluk kaç kişide tekrarlanır, katmerlenir, katlanır? Bir yorgunluk ruhtan ruha bedenden bedene çarpa çarpa nasıl yargılanır? Öznesini değiştire değiştire nasıl çoğalır? Ben'den sen'e geçse de hükmü bütün zamanlarda aynı kalır.
- Yorgunluk artık yüzünden bile okunmuyor, anla, o denli yorgunsun.
- Olgunluğun muhteşem tadıyla çürümenin kekremsi lezzeti arasında sadece bir anlık geçişin durağı vardı. Ve olgunluğun son tadı haddi zatında çürümenin ilk tadıydı. Büyümek bozulmanın tohumunu çünkü içinde taşıyordu. Ve kanundu: var olan herşey bir müddet sonra bozuluyordu.
- Hatırlamak bütün kusurları ayıklarken, unutmak bütün kusurları geri döndürüyordu. Belli ki unutulupta hatırlanmış bir fıtrat, bilinip te unutulmuş bir fıtrattan daha sahici oluyordu.
- Settarhan boyunun altındaki önlükten kurtulunca elini kesesine attı. Sarı kocaman bir altını beraberinde eline tutuşturdu.
"Aman beyzadem, bunun üzerini nereden bulup da sana versin bu fakir?"
"Para üstü istemiyorum ki senden."
Yüzü Hayretten, hayrete girmişti Berber Isfendiyar'in. Beyzade ise eliyle başını işaret ederek, "Berber Isfendiyar" dedi, "Bu baş bir altın etmez mi?"
Vallahi ederdi. - Onu görünce, "İstanbul, bak, senin için geldim" diyeceğim, "kendimi senin uğrunda feda etmek, bir canım varsa onu da senin uğrunda seve seve vermek için. Çünkü sen vatanın ta kendisisin. Sen varsan vatan var, sen yoksan o da yok olur."
- Bu geceyi Anuş'a sarılarak gecirirse, yarın ki gibi bir cehennem sabahına uyanamazdı, uyansa bile dayanamazdi. Sarılmadı Anuş'una, sarılır sa bir daha ayrılamazdı. Bakmadı da yüzüne, bakarsa kör olacaktı. Dört ucundan düğümlenmiş el kadar bohçayı gösterdi.
"Anuş'un bohçası."
"Bir de" diye seslendi, "sıcak ekmek içini çok sever. Unutmayın. Bir de ağlar da susmazsa şekerli şu yapın. Bir de ateşi yükselirse ... Bir de hıçkırığı tutarsa..."
"Bir de..." lerin sonu yoktu anne yüreğinde.