- Aynı şey aynı anda hem en sevilen hem en sevilmeyen olduğunda, cümleyle kalbin arası açılmasın da ne olsun daha? Cümle ile kalbin arası açılınca hem cümle hem kalp bulanır. Kalp daralır, cümle kapanır. Kalbinki yetmezliktir, cümleninki kan kaybı.
- Disiplin disiplinsizlikle karşılaşınca, ya disiplin disiplinsizliği boğardı ya da sınırları genişleyen disiplinsizlik kendi hakimiyetini kurardı.
- Mağrur sipahiler gürz ve kalkandan başkasını kullanmaya tenezzül etmeyerek mertliği çoktan bozulmuş tarihin içinde silinip giderken, bizim en kıymetlilerinin kabzasına gül dalı işlenmiş ve seve seve kullandığımız tüfeklerimiz vardı. Savaş zamanı gibi barış zamanında da hazır oluşumuz başarımızın sırrıydı.
- Bir kez olsun cennet gözüyle görmemiş olanların düşleyemeyeceği kadar tatlı ve yumuşak bir ışığın içinde yüzüyordu her şey.
- Bir yorgunluk kaç kişide tekrarlanır, katmerlenir, katlanır? Bir yorgunluk ruhtan ruha, bedenden bedene çarpa çarpa nasıl yankılanır? Öznesini değiştire değiştire nasıl çoğalır? Ben'den sen'e geçse de hükmü bütün zamanlarda aynı kalır.
- Aşk bahane. Herkes kendini seviyor, bu cilvede kendi güzelliğinden emin olmak istiyordu ve tıpkı şu ayna gibi bu güzelliği yansıtacak, parlatacak bir ayna arıyordu.
- İşte bu dünyadaki her şey o kadar gölge. Perdenin bu tarafında hepimiz birer gölgeyiz aslında. Oyun bittiğinde bir püf! Mum söner. Oyun biter. Bütün suretler de Karagözcünün kutusunda bir araya konur, kaldırılır. Geriye ne suret kalır ne perde.
"Peki her şey bu kadar gölgeyse bunca acı ne olacak?"
Her şeyin gölge olduğunu bir kere fark edince, artık can acısa da bir acımasa da bir. O zaman bitmez zannettiğin her türlü çile de biter. Hem öyle bir biter ki artık bitse de fark etmez bitmese de fark etmez. - Settarhan, aşığım diyorsun. Bu nasıl aşktır ki iki yanın bir araya gelip de bütününle hakkını gelmiş ve geçmiş herkese helal etmiyorsun? Bu nasıl aşktır ki kan davası güdüyorsun, her şeyi affetmiyorsun? Aşık kendisini yakacak cehennem ateşinin önünde önce bir süre ısınır, bilmiyor musun?
- Seçilen her yol seçilmeyene ilişkin bir feda ediş içermek zorunda.
- Suda ebrû, tezgâhta cilt, suhufta hat bozuldu. Geç oldu sözün bozulması. Kendi içindeki sınırları ihlâl etse bir türlü, etmese bir türlü, derinliğe devinip duran şiir bozuldu. Bir kuyruklu yıldız gibi "Geçti Galip Dede" şiirin semalarından: "Ya Hû!" ışığı kaldıysa da kendisi sonsuza değin görünmez oldu. Nihayet en fazla dayanıklı olan musiki oldu, ondanda kubbede kalan son seda Itri oldu. Besteye şelâle olan kalp, bir bestekârı padişah kıldığı için hayat bozuldu. Ân'ı çok sessizliiği böldüğü ve arka arkaya dizdiği zaman, nağme bozuldu, "Oyunun tadı kalmadığında" ahenk bozuldu. Hepsinin arkasında cennet düşüncesi, henüz fark edilesi değildi düşünce bozuldu. Sevda siyah demekti bir anlamıyla, sevdayı taşıyan kalpler bozuldu. Sevda. Esved. Süveyda. Ölmek, seçmek haline geldiği için; ruhlardan sürgün düştüğü için huzur. Aynaya yansıdığı için yansıması gerekmeyen şey. Görüntüden sonra ayna bozuldu.