- "Nasıl herkese duyurayın da sesimi diyeyim: Bu anlattığımız ben değilim, ben bu anlattığımz değilim. Yusuf'u ben nasıl yerim? Ben Yusuf'u nasıl yerim?Sözünün bu kısmına gelince kurt, nemli gözlerinden boncuk gibi yaşlar dökülmeye başladı. Gri tüylerle kaplı göğsü, ön ayakları ıslandı. Bir ah çekti derinden derine. Islak burnu daha bir daha ıslandı. Ve devam etti:Ben şimdi adımı nasıl temize çıkarayım, alnıma sürülen bu kapkara lekeyi neyle, nasıl yıkayayım? Öyle bir leke ki değil bana, yeter kıyametin kopacağı güne değin gelip geçecek tüm torunlarıma.Tek muradım, bütün yaratılmışların sahibi olan Tanrım, bu ayıpla yaşatmasın beni. Ya alsın yeni doğmuş bütün kurt yavrularıyla birlikte canımı, kurt neslinin dalı yaprağı burada kesilsin, ya da adım temize çıksın."
- Ve çayın miktarına en uygun su miktarını kestirebildiğinde sen de çayda demlenmişsin demektir...
- Gidecek yer yok sevgilim hicbir yer tekin degil
- Oyle bir uzaga dustun ki gonlum buna surgun derler a canim ayrilik degil
- Dunya bir yangin yeriydi ve beni kimse kurtaramazdi
- Dunya bir yangin yeriydi ve beni kimse kurtaramazdi
- Bildiklerimiz bilmediklerimizin garantisi, su gorduklerimiz gormediklerimizin haberi.
- Üstelik bize hep ihanet eden dile rağmen bizi en iyi anlayacak olanı beklemiyor muyuz sürekli? Ve bizi en iyi anlayacak olanı bulduğumuzu zannettiğimiz her defasında yeni bir ihanete hoş geldin demiyor muyuz? Ve o her defasında yanlış kişi çıkmıyor mu? Hayret, sen, sen değilmişsin!
- Sonra yüzümüzün ve bedenimizin ihaneti. Her gün aynada gördüğümüz o çehrenin on yıl önceki biz olduğuna kimi inandırabiliriz? Dahası on yıl sonraki biz de bu değilizdir. Hiç gecikmez yüzümüzün ve bedenimizin ihaneti. Hattat kolundan olur, nakkaş gözlerinden. Son ihanet kalbimizden gelir. Bir gün, hiç nedeni yokken usulca duruverir. Oysa kul yapısı bir cihaz hala ses vermektedir veya şairin dediği gibi, kolumuzdaki saat hala işlemektedir.
- "Zehir de olsan insanların ihaneti kadar acı değilsin."
Sigarasına hitaben böyle demiyor muydu hocam Kaya Bilgegil?