- ''Allah'ım'' dedi.Ne zaman istersen al canımı ama bugün değil.Bu duygu kalbimdeyken bana yazık olur.''
- Çöl ile gök gibi buldular birbirlerini.
Aralarında bir yağmur eksikti. - Bir sıkıntının geçeceğine duyulan güven, ona dayanmanın tek çaresiydi...
- Deniliyordu ki:
Halifesin, dikkat et egemen değilsin.
Tanrı'dansın, Tanrı değilsin. Manzursun nazar değilsin.
Sadece yerini tutansın. Kendisi değilsin.
Kutsal Nefesten üflendi sana. Kendini kutsal nefes sanma.
Ruhumdan, denmiş. Ruhum, denmiş sana.
Bir şeysin, ama kendini her şey zannedip de aldanma.
Varlık nedenini unutma.
Senin haddin buraya kadar. Haddini bil. Ötesine kalkışma. - Yusuf, dedi Züleyha, sana, gel kaderim ol, diyemem. O kadar ki, gül sevda, çöldeki ateş, denizdeki su kadar kadersin bana. Bak alnına, iki kaşının ortasına. Orada benim mührüm var. Alnımın yazısı olduğun kadar, alnına da yazıyım.
- Züleyha kırmızılar içinde, yanakları daha kırmızı; dilinde zehirli çiçeklerin alevi, böyle dil döktü saatlerce. Yusuf 'un gözleri bir an bile dikili olduğu yerden kaymadı, Allah şahitti. Züleyha ne kadar ateşse Yusuf o kadar iffetti.
- Her şey gibi bu dünyadaki kelimeler de yetersizdi, biliyordum...
- Seni anan beni de ansın. Seni hatırlayan beni hatırlamadan olmasın. Bir "ile" koy aramıza bizi birbirimize bağlasın.
"Lakin oruçlu olduğunu unutup suya kanmak gibi değil, kanatları olmadığını unutup da kendini uçuruma bırakmak gibi bir unutmaktı bu." - Sır ancak, perdenin önünde durmayı göze alana aşikarmış...
- "Ey benim yaradılışım, yolunu kaybetmiş yol arkadaşım.
Kimin bağrındaki kemikten yaratılmışsan ona gel.
Eksik parçamı arar gibi seni arıyorum ben.
Sen de beni ara, boşluğunu doldur, eksiğini tamamla.
Dünya dediğin bir kaza ertesi.
Aç kapılarını.
Elinle koymuş gibi bıraktığın yerde bul beni.
Gel neredeysen.
Cennet olsun yeniden..."