- Geçmişe ilişkin hatırladıkları kötü şeyler değildi ama nedense geçmiş içini acıtıyordu. Hatıraların insanın içini acıttığı yaşlara gelmiş olmalıydı. Bir yaştan sonra hatıralar, iyi ya da kötü olmalarından bağımsız olarak, sahiplerine acı veriyorlardı.
- Çok kitap okuyan insanlara hayatın yetmediğini biliyordu. Kitapların dünyasında hayatı küçük gören, tehdit eden bir şey vardı. Hem hakkında bu kadar yazı yazılan hayat neydi? Hangi yazı hayata yetmişti?
- Sokakta oynayan çocuk bilir, pencerede kendini bekleyenin gece de orada durduğunu. dizi berelendiğinde, canı yandığında, dışarıda yapamadığında, sokaktan bıktığında, geri dönebileceği bir evin varlığını; o evin kapısının daha o çalmadan açılacağını, onu, orada sıcak ve şefkatli bir göğsün bekleyeceğini, saçlarının okşanarak uyutulacağını, her şeyin unutulup, her şeyin yeniden başlayacağını bilir.
- Uyku, güvendir, şefkattir, aşktır; rüyada seğiren gövdemizi bir zamanlar şefkatle yatıştıran sevgilinin eli, bir gün, en güzel rüyadan uyandırır bizi.
- Kedilerin özel bir ânını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak. Bazılarının gelecekte sandıkları "bir gün..." geçmişte kalmıştır oysa.
- ?Aşk, büyümeyi bilmiş insanların çocukluğudur belki de? Ancak kanatlarını büyütebilmiş insanları hak eder.?
- Bazı aşklar kendi yangınında ölür. Yeterince tutuşmadan, alevine doymadan kül olur. Erken rüzgar, fazla har, ne derseniz deyin artık. Geçip gitmiştir.
- Bazen onu birine anlatırken fark edersin aşık olduğunu. Bazen de anlata anlata aşık olursun. İyi anlatıcıların dikkatli olması gerekir.
- Aşk insanın umudunu kesmemesi demektir. Güvenmenin, bağlanmanın, inanmanın hala mümkün olduğuna duyulan gereksinimi karşılar. Umutla yakın akrabalığı vardır. "Aşk ve Devrim" sözü bu yüzden yan yana güzel durur, yakışır.
- Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor. Ummak ve beklemek, kadınlığa verilmiş iki cezadır.