- Hayat, bazılarına mutsuz olmakla , duygusuz olmak arasında bir tercih hakkı tanır, daha fazlasını değil.
- Bir an mutlu oluyorum. Artık yalnızca anlarda mutlu oluyorum. Mutluluğun anlarla tartıldığı yaşlara geldik. Hiçbir mutluluğumuzu neşemiz, keyfimiz geniş zamanlara yayılamıyor artık.
- "geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü, kendilerini tekrar tekrar hatırlatmalarıdır. bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir. yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir. hep, ama hep hatırlarız. ne biçim kaybetmektir bu?"
"beklentisi yüksek kadınların yalnızlığı daha koyu olur. büyük lafların gölgesinde geçen hayatlar, bir daha iflah olmuyor. geçip gittiğiyle kalıyor zaman, aşk, herşey.."
"...delirmekten korkuyordum. bu korku bana kabullenmeyi öğretti." - "hayata katlanmak bir şey değil. bir biçimde katlanırsın. n'olucak! asıl korkutucu olan ölümden sonraki hayata katlanmaktır. bilinmezliğe katlanmaktır. ölümden sonra bir hayat yoksa, mesele yok! en azından benim için bir mesele yok, çünkü istediğim bu! ama varsa, o zaman biz de varız demektir. asıl katlanılmaz olan bence budur.düşün gene biz olacağız. biz! biz kendimize katlanamazken gene biz! sonra gene ötekiler olacak. hani şu bildiğin ötekiler. bana ötekilere katlanabilen birini göster! ardından gene olaylar, hikayeler ve bunları konuşma, anlatma, yazma isteği olacak. uçucu ruhların kelimelerinin ağırlığı olacak mı, olmayacak mı? yaşamaktan değil, katlanmaktan yorulmuşken bunca yıl, dönüp yeniden, yeniden katlanmak! içimi sıkıntı basıyor bunları düşündükçe! hiçliğe inanmak istiyorum, hiçliğin varlığına. benim için cennet o. artık hiçbir şeyin olmaması. hikayesizlik."
- Birinin her şeyini merak etmeye başlamak, aşkın ilk göstergesidir bana göre.
- Birbirinin kurallarını ya da ilkelerini tanımaktan çok daha önemlidir, korkularını tanımak.
- Onun yalnızlığı kişiler arası kopukluktan kaynaklanan bir şey değildi. Kendi ruhunun içinde yalnızdı. ATILMIŞ, yabancı. Kabuğuyla çekirdeği arasında ışık yılları.
O, dışına çıkamayacağını anlamış, kabullenmişti. Asıl ona ulaşmaya, kabuğunu kırmaya, çekirdeğine dokunmaya çalışanların durumu hazindi. Işık yıllarını hesaplayamayanların. (Sf. 15) - Bunu onunla konuşmanın hiçbir olanağı yoktu artık.
Yaşıyor ya da ölmüş olmakla ilgili bir şey değildi. Bazı şeyleri bazı insanlarla konuşmanın hiçbir olanağının kalmadığı durumlar vardır. Bu da onlardandı. Ölümün güçlendirdiğine karşı, bir tür merhametle susarız. (Sf. 10) - Hevesin kısık ışığı çabuk sönüyor. Yorgunluk tıkıyor içini. Duygularının, özlemlerinin daha taze; yürek katılığının daha az olduğu yıllarda kalkışmış olsaydı rahatlıkla kağıda dökebileceği bu öyküyü içinin çoktan eskittiğini, artık yazamayacağını hissediyor.
Bir başkasının kaçırdığı bir fırsata yerinir gibi "Çay Bahçesi Şarkıları" ne güzel bir öykü adı olurdu, diyor. (Sf. 52) - Arkadaş değil de, daha çok konuşma arkadaşı gibiydik onunla; yalnızdık o küçük taşra kentinde, konuşacak pek kimse yoktu. Arkadaş olmak içinse çok daha fazlası gerekir, bilirsiniz. Birbirimizin daha çok konuşma ihtiyacını gideriyorduk sanki. Aşksızdık, kadınsızdık. Büyük kentte yaşıyor olsaydık asla paylaşamayacağımız sayıdaki uzun kış gecesini birlikte içerek, içlenerek; gülmeye, eğlenmeye çalışırken daha çok hüzünlenerek geçirdik.
...O hayattayken hatırlamak istemediğim kadar uzağıma gümdüğüm birlikte geçirdiğimiz o sıkıntılı taşra akşamlarını şimdi tuhaf bir özlemle, yürek sızısıyla anıyorum. Meğer bir hikayemiz varmış onunla. (Sf. 29)